15 Temmuz darbe girişimi sonrası maddi ve manevi enkazların altında kaldı gibi görünen Türkiye uzun yıllar sonra yeniden birlik olmayı, yeniden el ele tutuşmayı, Türk-Kürt-Arnavut-Çerkez yeniden bir milletin unsurları olmayı öğrendi. Darbe girişimi, bir çok şeyi bizden alırken, ülkeyi ayakta tutan çimentonun en önemli karışımı olan beraberliği tesis etti.
IŞİD ve PKK saldırıları son 1 haftada anaların yüreğine derin pençe izleri bıraktı. Elazığ, Van, Bitlis gibi şehirlerde eli kanlı teröristler askeri, polisi ve sivilleri hedef alırken, geçtiğimiz gün akşam saatlerinde Gaziantep'te bir kına gecesini bombalarıyla vuran IŞİD onlarca vatandaşımızın canına kıydı.
Artık çok net bir gerçek var ve biz bu yeni gerçeğe göre Ortadoğu'da gardımızı almak, güttüğümüz politikayı buna göre revize etmek zorundayız. Bu topraklarda barışı bugün veya yarın sağlamak mümkün değil. ESAD'tan sonraki dönem için mutlak barış çanlarının çalacağını söylemek de pek bir hayalperestlik olur. Lakin bu konjönktür çerçevesinde Rusya ile paralel bir gündem çizmek durumunda kalabiliriz. Son darbe girişiminin ardından ABD ve AB ile olan dostluğumuz önemli yaralar aldı.
Avrupa'nın pek çok şehrinin havalimanlarında Türkiye'yi karalayan afişler asılıyor, kötü reklamlar yapılıyor. Propaganda öyle fena noktalara varmış ki, bir Avusturyalı, bir Alman, İngiliz, İspanyol, Fransız, Türkiye'ye gelmek için gittiği havalimanında kış boyunca kurduğu tatil planlarından vazgeçebiliyor.
Zira durum Amerika'da da farksız. Bireysel ilişkiler bakımından Türkiye sınırları içerisinde bir Amerikalı ile turistik alışverişte bulunmak, muhatap olmak gibi bir beklentimiz olmasa da, ilişkiler siyasi açıdan yepyeni bir krizin arifesinde. Hain Fethullah'ı iade etme konusunda pek samimi yaklaşımlar göstermeyen Amerika, Irak kriziyle birlikte ayyuka çıkan görüş ayrılıklarını daha da belirginleştiriyor. Türkiye'yi yalnızlaştırmak gibi gayri ahlaki bir politika çizen ABD, diğer yandan da ülkenin Rusya ile yakınlaşmasının önüne geçmek istiyor.
Bunlar kör gözün bile görebileceği reel tahminler. Dikkatli olmak, yeni durumlara göre mevzi kazmak bugün bu sınırlar içerisinde yaşayan her Türk evladının görevi.
Aslında benim anlatmak istediklerim, altını çize çize göğe yazmak istediklerim çok farklı gerçekler... FETÖ soruşturması kapsamında kapatılan Gediz ve İzmir Üniversiteleri, İzmirli vekillerin çabalarıyla bundan böyle devlet üniversitesi olarak hizmet verecek. Bu, 15 Temmuz sonrası aynı çizgi üzerinde, devletin dirliği için yürüyen birden çok farklı görüşün altına imzasını attığı çok önemli bir proje. Evet, İzmir'in gerçekten bu üniversitelere ihtiyacı vardı. İktidarı ile, muhalefeti ile devlet bunu görmesini çok iyi bildi. Bununla birlikte TBMM çatısı altında yakalanan bu sinerji, inanılmaz bir şekilde ciğerlerimizi büyütüyor, devlet enerjisini içerideki kavgalardan ziyade dışarıdaki hainlere karşı harcamak için fırsat elde ediyor.
Yüce Türk Milleti ve Gazi Meclis bir kez daha ne kadar büyük olduğunu kanıtlayıp, İzmir'e çok önemli iki okul kazandırdı. Emeği geçen herkese bir İzmirli olarak teşekkür ediyorum. Bu başarı kentin ve hatta Türkiye'nin farklı savaşları için de bir ışık olmalı. Türkiye Cumhuriyeti'nin büyüklüğü karşısında, ufalıp, yok olup bir pireden daha büyük olmadığını anlayan FETÖ'nün yanına er ya da geç PKK ve IŞİD de eklenecektir.
İyi haftalar...
YORUMLAR