Yenigün TV'de Ahmet Özsoy'un hazırlayıp sunduğu “Dünden bugüne gazetecilik” programı ile bir kez daha tescillendi ki bu iş artık hem patronlar için hem de çalışanlar adına gerçekten içinden çıkılmaz bir hal aldı. En azından yerel gazeteler için durum tam da bundan ibaret.
İzmir'e şöyle bir bakın...
A şirketi... İlanını İstanbul'a yolluyor. Haberi çıksın diye İzmir'deki gazeteyi arıyor çünkü ulusal basının umurunda bile değil.
B şirketi... PR çalışmasını İzmir'deki onca reklam şirketi dururken İstanbul ile yapıyor. İzmir'de yapacağı açılışa yalvar yakar İzmirli basın kuruluşlarını davet ediyor. Gitmezsen çocuk gibi küsüyor.
C şirketi... Hayatında reklam vermemiş. Falanca yerde lansman yapıyor. Ertesi gün gazetelerde göremeyince “Benim yaptığım işin ne kadar önemli olduğunu anlayamamışsınız” diye gönül koyuyor.
Şirket sayısını ve patron tepkilerini artırmak mümkün.
Bu kentte gazeteciliğin ne zor şartlar altında yapıldığını tüm İzmir'in anlayabilmesi adına birkaç örnekti bu sadece.
Şimdi ne olacak biliyor musunuz?
Falanca işadamı gazeteyi alacak eline ve şunları söyleyecek:
“Biz 10 yıl önce reklam vermiştik, bize söylüyor olamaz.”
“Bizim reklam bütçemizin olmadığını çok iyi biliyor, kesinlikle bizi kastetmemiştir.”
“Ya zaten o beni iyi tanır, durumumuzu biliyor.”
“Reklam verecek olsaydık yerel basını es geçmezdik.”
“Reklam verecek ne var ki, zaten İzmir ne sattığımızı biliyor.”
“Benim reklamla işim yok daha önce de söylemiştim.”
“Ne kazanıyoruz ki zaten basınla paylaşalım.”
“İstanbul ajansları ve basını daha çok yere ulaşıyor.”
İyi de kardeşim oraya ver o zaman haberlerini, onları çağır açılışa, onlara telefon et, nazını onlara geçirmeye çalış...
İzmir çok ilginç bir yer. Daha doğrusu küçük gören ve küçük düşünen kimi işadamları sayesinde kentliye zindan edilmiş bir kent burası. Bugün kesin birileri arar. Yukarıda söylediklerimin aynısını tekrarlar, “Bundan sonra beraberiz” der telefonu kapatır. Ben ta ki bir defa daha buna benzer bir yazı yazana kadar bir daha ne arar ne de sorar.
Çoğu farkında değil, işsizlik konusunda kente en büyük “katkıyı” kendileri veriyor.
Neyse, bakın uygulandığına dair şüphelerim olduğu bir yönetmelikten bahsedeceğim size.
10 Ağustos 2005 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik” uyarınca yönetmelik kapsamında ruhsatlandırılan kahvehaneler, çay bahçesi, kır bahçesi, kır kahvesi ve benzeri umuma açık istirahat ve eğlence mekânlarında günlük gazete ve kitap bulundurma zorunluluğu bulunuyor. (EK-1)
Genelgede şu ifadeler yer alıyor:
Bu çerçevede esasları özetlenin bu yönetmeliğin amir hükümleri gereğince ruhsata bağlanmış bu işyerlerinden;
a)Birinci sınıf kahvehaneler, çay bahçesi ve kır kahvesinde en az 100 farklı kitabın yer aldığı kitaplık bulunacak ve bu yerlerde ayrıca ikisi bölgesel veya yerel olmak üzere en az beş farklı günlük gazetenin,
b)İkinci sınıf kahvehanelerde en az 50 farklı kitabın yer aldığı kitaplık ve biri bölgesel veya yerel olmak üzere en az üç farklı günlük gazetenin,
c) Üçüncü sınıf kahvehanelerde en az 25 farklı kitabın yer aldığı kitaplık ve birisi bölgesel veya yerel olmak üzere en az iki adet günlük gazetenin
Bulundurulması ve buraya gelen vatandaşlarımızın hizmetine sunulması gerekmektedir.
Bu konuda gerekli adımın atılması adına ilçe belediyelerine önemli görevler düşüyor. İzmir'de gazete tirajlarına bakınca böylesine modern bir kentin eline gazete almadığı ortaya çıkıyor. İşte tam da burada ilçe belediye başkanları kahvehanelerin denetimini yaparsa kentte bir okuma bilinci gelişecek. Zabıta her sabah ilçede bulunan kahvehanelere gazete alınıp alınmadığını kontrol edecek. Belediye başkanlarının birçoğu kardeşim, dostum. Hepsinden ellerini taşın altına sokmasını rica ediyorum.
Ve bu konuda gerekli hassasiyeti gösteren Basın İlan Kurumu İzmir Şube Müdürü Burak Orhan'ı da tebrik ediyorum.
YORUMLAR