2018 yeni yılının gelişini, Türkiye gerçeklerini hiç yaşamayacakmışız gibi coşarak, eğlenerek, sonsuz umutlarla kutlayarak karşıladık. Doğru ya, şöyle bir söylem var ‘’ Yeni yıla nasıl girerseniz bütün bir yıl öyle geçer’’ deniliyor. Hakikaten yanlış da değil, örnekleri var. Yaşamı, sadece yemek yiyerek, içip, eğlenmekten ibaret olanlar için yaşam aynen devam edip sürüyor. Bir de atadan mal varlığı olup, emek ve iş gücü ile yaşamını idame ettirmeyen kesimde yer alıyorsanız sorununuz yoktur zaten. Mart ayı geliyor, kira geliri beyanını verirsiniz, hatta kiracılarınızın ödediği stopajları mahsup eder, üstüne üstlük belki de vergi dairesinden iade bile alırsınız. Ne olacak geçim derdi mi var ? Ver yesin, gıdıkla gülsün mümkünse fikir bile yürütmesin. Fakat emek verip asgari ücretle çalışanlar için durum çok farklı. Asgari ücretle çalışıp, hakikaten yaşama dört elle sarılıp, evini geçindirmek için mücadele edenler var. Dünyaya gelirken yaşam koşullarımızı seçme hakkımız mı var? Ben idareci olma vasfımla, işverenler tarafından deneyimle birleştirdiğim bilgilerime, becerilerime karşılık, ücretini kendisi belirleme lüksüne sahip olan şanslılardanım. Çocukluğumdan bu yana ‘’haklar verilmez, alınır’’ düşüncesine sahibim. Çok çalışır, yaşam sansımı yüce Yaradan’ın izniyle oluştururum. Nedense, hazırcı olamadım, kısmetim kapımın önüne gelsin, elma piş ağzıma düş taleplerim olmadı, mücadele vermekten yana oldum. Tuttuğumu koparttım, dolayısıyla toplumda kabul görmem için gerekli koşulları oluşturdum. Konuşma ve yorum yapma hakkımı gerekli olduğunda sonuna kadar kullandım. İş bilenin, kılıç kuşananındır. İşini yürüttüğüm işverenlerle, çoğu nalıncı keseri olma özelliğine sahip olsalar da ezber bozduran yönümle kazan, kazandır sistemini uygulamakta sorun yaşamadım. Hiçbir zamanda beraber çalıştığım takım arkadaşlarımın sistemde ezilip, asgari ücretlerle çalışıyor olmasına izin vermedim, sahip çıktım. Daha çok çalışıp, işletmeye kazandırıp, hak ettikleri sosyal insan düzeyinde yaşayacakları gelire ulaşmalarını hedefledim. Yeni yıl karşılama telaşı bitti, asgari ücret sonuçlarını irdelemek istedim, keyfim kaçtı. 01 Ocak 2018 tarihi itibariyle uygulanacak, mevcut asgari ücret 1404 TL'den 1603 TL'ye yükselerek %14.2 artış göstermiş. Aman ne güzel!
Düşünün, Hükümet adına asgari ücret komisyonu başlığı altında 5 işçi kesimi 5 temsilci ve işveren kesiminden 5 temsilci çoğunlukla karar alıyorlar. 01Aralıkta yaptıkları ilk toplantıdan bu yana uzun uzun süren, müzakerelerin sonucu gelinen nokta bir arpa boyu ilerleme denilebilinir. Merak ediyorum bu komisyonun katılımcılarının aylık geliri nedir? Komisyon üyeleri Türkiye gerçeğinden çok uzakta Uzay da mı? Yaşamaktalar. İşverenlere onca verilen destekler var, halen devam etmekte neden bunu işçilerin aldığı ücrete yansıtamıyorlar. Komisyonda işçileri temsil eden Türk-İş'in Genel Başkanı Ergün Atalay, 2018 yılı ücret taleplerini “Bizim resmi talebimiz, net 1893 lira 90 kuruş. Bu rakamı bize versinler, biz hemen yarın buna imza atalım” diyerek beyan vermişti. ‘’Körler sağırlar birbirlerini ağırlar’’ diye bir söz var. Dostlar alış verişte görsün müzakeresi bunlar. Bunca müzakere toplantılarına, itirazlara ne gerek var, sizin her toplantınız yolluk, temsil ağırlama müzakere giderleri altında ayrı masraf kalemi, direk Tefe, Tüfe ortalama artış oranı, diyerek otomatiğe bağlayın %14,2 den yukarı nasılsa isabet etmez. Önceki yıllar asgari ücret artış oranlarının, istatistiki karşılaştırmasını yapsaydınız koca ay boyunca müzakere yapıp zaman kaybedeceğinize, kısa yolla sonuca ulaşırdınız. İşçiye reva görünen, aylık net 1603 TL ücret kötü bir şaka gibi. Bu arada işverenlerin, muhtasar beyanlarında mahsup edip çalışanlara vermesi gereken AGİ’ ler konusu var unutulmamalı. Cebinde akrep besleyen, emek hırsızı işvereniniz ‘ücrete dahil ‘ derlerse aldanmayın ilave olarak almalısınız. Yeni gelen zamlarla alacağınız ücretiniz harca, harca bitmez, hayırlı, uğurlu, bereketli olsun çalışan emekçi kardeşlerim. Sahi fazla mesai, tatil günü çalışma ve kayıt dışı çalıştırılma kısmına değinmedim değil mi? Unuttum zannetmeyin sırası gelince onları da yazacağım elbet. Yazıma çok sevdiğim, Nazım Hikmet şiiriyle son veriyorum.
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
YORUMLAR