Bugün benim bayramım, Dil Bayramım. Ne mutlu Türk'üm diyene!
Pelin Uğur

Pelin Uğur

Bugün benim bayramım, Dil Bayramım. Ne mutlu Türk'üm diyene!

25 Eylül 2017 - 19:14

“Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yüksek koruyuculuğu altında , talimatıyla 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adlı bir cemiyet kurulmuştur. Cemiyetin kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Sâmih Rifat, Ruşen Eşref, Celâl Sâhir ve Yakup Kadri'dir. ” Derneğin amacı da şöyle belirlenmişti: “Türk Dili Tetkik Cemiyetinin maksadı, Türk dilinin öz zenginliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir.”

Atatürk’ün çok önem verdiği Türkçe’yi ulusal dil yapma, aynı zamanda onu bir bilim ve kültür dili düzeyinde zenginleştirmek amacıydı. Çünkü O, dili ulusu oluşturan ve ulusçuluk anlayışını pekiştiren ana öğelerden biri olarak görüyordu. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır düşüncesinde idi. Ortaokullar için yazdığı Medeni Bilgiler kitabında Türk ulusunu, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diye tanımlamıştı. Türk ulusunun dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk ulusu için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk ulusunun geçirdiği bunca tehlikeli durumlarda ahlakının, geleneklerinin, anılarının, çıkarlarının, özetle bugün kendi ulusallığını yapan her şeyin dili aracılığıyla korunduğunu görüyor. Türk dili Türk ulusunun kalbidir, belleğidir. Bu nedenle Atatürk, Türk ulusunu ayırt edici nitelikleri arasında ilk sırayı dile vermekteydi. Öte yandan Atatürk Türkçenin ulusal nitelik kazanmasını ulusal bağımsızlığın bir gereği olarak görüyordu. Kültürel bağımsızlık içerisinde o kültürel kimliğin sesi olan dilin de bağımsız olması zorunluydu. Bunların dışında, yeni bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin izleyeceği eğitim, ulusal eğitim; eğitim dili de ulusal dil olmalıydı. 22 Eylül 1924’te Samsun’da öğretmenlerle konuşmasında eğitimi, amaç ve içerik yönünden dinsel, ulusal ve uluslararası diye üçe ayıran Atatürk, ulusal devlette izlenmesi gerekenin ulusal eğitim olacağını belirttikten sonra sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Ulusal eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir kuşku kalmamalıdır. Bir de ulusal eğitim temel olduktan sonra bunun dilini, yöntemini, araçlarını da ulusallaştırma zorunluluğu tartışma götürmez.” Eğitim öğretimin ulusal dilde yapılmasının zorunlu olduğunu belirten Atatürk, ibadette de halkın anlayacağı bir dilin, yalın bir Türkçenin kullanılmasını önemsiyordu.

1 Mart 1922’de TBMM’nin yeni toplanma yılı açılış konuşmasında, “Camilerin kutsal minberleri halkın din ve ahlak yönünden beslenmesine en yüce, en verimli kaynaklardır. Bundan ötürü camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı aydınlatacak ve uyaracak kıymetli hutbelerin içeriklerinin halkça anlaşılmasını sağlamak, Şeriye Bakanlığının önemli bir görevidir 7 Şubat 1923‘te Balıkesir Paşa Camiinde minbere çıkıp Türkçe hutbe okumuştu. Hutbelerin Türkçeleştirilmesinden sonra Atatürk Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi sorunu üzerine eğilmişti. 1925 Kasımında Ankara Anafartalar’daki Gazi Kız Numune Mektebine (Atatürk Ortaokuluna) dikkatle okunması dileğiyle Türkçe bir Kuran armağan etmişti. Türkçe sorununun belirlenen ilkeler doğrultusunda ele alınacağı bir örgütlenme öncesinde Türkçeyi güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla yapılan önemli girişimlerden biri de 10 Nisan 1926 gün ve 805 Sayılı Yasa ile ekonomik kuruluşlarda Türkçe kullanılmasının zorunlu tutulması olmuştu. Türk yurttaşlarına ait şirket ve kuruluşların Türkiye sınırları içerisinde sözleşme, iletişim, hesap ve defter tutma gibi her türlü işlemlerinin Türkçe olması zorunluluğunu getiren yasada, yabancı şirket ve kuruluşların Türk kuruluşları ve yurttaşlarıyla olan işlemlerin de Türkçe yapılması öngörülmüştü. 1927 başında yürürlüğe girecek olan bu hükümlere uymayanlar, ağır para cezaları yanında ticaret yerinin kapatılmasından başlayarak ticaret hakkının alınmasına kadar varan çeşitli cezalara çarptırılacaklardı.

Günümüz de maalesef yabancı terim içeren ünvanlarla T.T.K. hükümlerince uygun görülen Ticaret Sicil Memurluğu’ndan tescillenen tüzel kişilik firmaları mevcut. Tescilsiz olanlara ne demeli Öz Türkçemizi katleden yazı karakterlerinden tutunda manasız yeni markaların türemesine. Tarihi bazı semtlerde son günlerin sorun göçle başlayan Suriyeli mültecilerin gayrı resmi açtıkları dükkanlarla sokaklarımızın bir ucundan diğerine astıkları pankartlara ne demeli? Bu ülkenin yetkililerini göreve davet ediyorum. Özellikle Konak Belediyesine bağlı tarihe tanıklık eden, halen yerli yabancı turistlerin uğrak noktası olan, Basmane semtinin Anafartalar Caddesinde ki bu rezalete bir son verin. Bu düzen bozanlara artık göz yummayı bırakıp sistem getirin. Manasını bilmediğimiz kötü el yazılı şekil bozukluklarıyla görüntü kirliliği ve kültür yozlaşmasına sebep olan sistemsizliğinize bir son verin.

Türk Dili Tetkik Cemiyeti Kurultayın son gününde Halit Fahri Ozansoy, her yıl 26 Eylül’ün derneğin ‘’ Dil Bayramı’’ olarak kutlanmasını önermiş ve önerisi oybirliği ile kabul edilmişti. Çalışmalar sona erdiğinde söz alan R.E. Ünaydın, Türk Devriminin dile de yansımasını öngören programın uygulanmasında Mustafa Kemalce düşünmek gerektiğini vurgulayarak çok coşkulu bir konuşma yapmıştı. Bu kurultayın programı da bu derneğin kurulması gibi o düşünüşün bir örneğidir. Mustafa Kemalce düşünmek demek incelemek, bütünleştirmek, bilinçlendirmek, düzene sokmak ve sistemleştirmek demektir. Bu yöntem, Çanakkale’den dil kurultayına kadar aynı hızı ve sırayı gösterir. Kurultayda alınan karar uyarınca 1933’ten başlayarak Dil Bayramının bir dizi etkinliklerle kutlanmasına başlanmıştı. Derneğin Kurucu ve Koruyucu Başkanı Atatürk de her 26 Eylülde verdiği demeç ya da yayımladığı iletilerle dil çalışmalarına katkıda bulunanları kutlayarak Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun 35 kişilik Yönetim Kurulu, 3 Eylül 1983’te son toplantısını yaptı. Bütün yaşamını Dil Devrimine ve Türk Dil Kurumu’na adayan Ömer Asım Aksoy’un son toplantıdaki sözleri çok anlamlıydı: “Dil kurumu 51 yıllık başarılı çalışmalarını tarihe emanet ederek önümüzdeki ay yerini yeni düzenlemeye bırakacak. Hakkındaki kötüleyici sözler ve yazılar ne olursa olsun, Dil Kurumunun hizmetleri her zaman övgü ve saygı ile anılacaktır. ‘’ Türk Dil Kurumu’nun 51 Yılı. 1983’ün Dil Bayramı, devrimcilerin kutladığı en buruk bayram oldu. Dernek olan TDK’de çalışan uzmanların, görevlilerin kimisi yasa zoruyla memur olmayı kabul etmeyip ayrıldı, kimisi emekliliğini istedi, kimisi o dönemdeki koşulları nedeniyle ayrılamadı. Ayrılanlara Dil Bayramında plaket sunuldu. Kurumları kapatma isteği baş gösterdiği andan başlayarak Nadir Nadi, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu başta olmak üzere onlarca hukukçu, onlarca yazar, bilimci tepki verdi. Nadir Nadi, 1960’larda yayımladığı “Tuhaf Bir Tasarı” adlı yazısını 1983’te yeniden yayımlayınca, ilerlemiş yaşına karşın hapse mahkûm edildi. Kapatılan Türk Dil Kurumu’nun üyelerinden kimisi Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu içine alınan resmi Türk Dil Kurumu’na koştu. Dün üyesi olmaktan onur duydukları Türk Dil Kurumu’nu bir kalemde silenler çıktı. Güneşe, aya göre gün içinde birkaç kez yön değiştirenler mutluydu. Solcuların sığınağı bilinen bir kale, olağanüstü bir dönemde militarizmin gücüne yaslanarak yıkılmıştı. 12 Eylül 1980’i izleyen iki yıl içinde her yerden binlerce kitabın toplatıldığı, onlarca kitabın yasaklanıp yakıldığı, onlarca yazarın yargılandığı bir dönemden geçildi. Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun devrimci üyelerinin çoğunluğu ise bu haksızlığı hiç onaylamadı. Hiçbiri dik duruşunu bozmadı. Türk Dil Kurumu çalışmaları uğrunda mücadele ve emek verenleri sevgiyle ,saygıyla anıyorum. Tarihimizin kara bir lekesi olan 12 Eylül ‘ü ve bizden aldıklarını, eğitim sistemimize yansıttıklarını asla unutmayacağız.

Varsın kaldırılsın Atatürk’ün heykelleri, eğitim sisteminden kaldırmaya çalışsınlar ilke ve inkılaplarını, Türk Diline ihanet etmeye devam etsinler. Biliyoruz ki; istedikleri amaca, ümmetçi toplum yaratma arzularına ulaşamayacaklar. Diliyorum, Atatürk’e uzanan eller kırılsın, ileri geri fütursuzca konuşanların dileri kopsun. İki cihanda huzur bulamasınlar. Bizler Atatürk’ün çocukları olarak yürekten sevgimizle, saygımızla toplumda Çağdaş Laik Cumhuriyet insanları olarak, kutsal Ay Yıldızlı Bayrağımın altında Atatürk İlke ve inkılaplarıyla hareket edeceğiz. Öz Türkçe ile yazıp konuşmaya her yıl 26 Eylül’de Dil Bayramımı kutlamaya devam edeceğim. Bu uğurda yanımda yer alan yer alan dostlarıma selam olsun.

YORUMLAR

  • 0 Yorum