Hazırladığı müfredatla tartışmalara kapı aralayan, tepkilerin odağında yer alan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan dikkat çeken bir karar daha geldi. MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, halk oyunları kursları’ nın sonlandırılması talimatını tüm teşkilata gönderdi. Böylelikle halk oyunlarının öğretildiği kursların bu alandaki faaliyetlerinin durdurulmasına karar verildi.
Neyse ki, karar okulları kapsamıyor.
Bakanlık, Halk Eğitim Merkezleri’nde “Halk Oyunları” alanında açılan kursların, “kursiyer kayıtları ile kurs bitirme belgesi alan kursiyerler arasında büyük farkın olduğu” gerekçesiyle bu kararı aldı.
Bakanlık’ tan il ve ilçelere gönderilen yazıda ise şu ifadelere yer verildi:
“Halk Oyunları kurs programlarının yeniden incelenmesi, ihtiyaç olması halinde tekrar güncellenmesi için 01.08.2017 tarihinden itibaren ikinci bir talimata kadar Halk Oyunları kurslarının açılması durdurulmuştur. Kursiyerlerin mağdur olmamaları için aktif olan kursların devam etmesi uygun görülmüştür.”
Alınan karara şaştım kaldım. Geleneksel Kültür uygulamaların sıkı takipçisi olan zat’ı muhterem benim gibi öz kültürüne sahip çıkmak isteyen bir çok vatandaşımızın eminim ki kafası karışmıştır. Bu kursların kime ne zararı var? Kursların kaldırılma nedenini aklım mantığım almadı doğrusunu söylemem gerekirse.
Geçmiş yıllar da, Ege Üniversitesinin hazırladığı ‘’Kurtuluş Seyri’’ gösterimini izleme sansını yakalamıştım. Gecenin finalinde, halk oyunlarını sergileyenlerin, sahne de nasıl devleştiğini, tüm salon nefesimizi tutarak pür dikkat izlemiştik. Gözyaşlarının sel olduğu, bu anlamlı geceyi bugün anımsarken bile, gözlerimin yaşarmasına engel olmam mümkün değil. Çok başarılı bir organizasyondu umarım tekrarları gerçekleşir. Emeği geçenleri bir kez daha kutluyorum
Ege bölgesinden söz ederken akla önce efe ve zeybek gelir. Egeli olup da Efe ve Zeybek oyununda kalkıp müziğin ritmine kendini kaptırmayanımız var mı acaba? Mert, cesur, atılgan, haksızlığa karşı duran kişiler olarak bilinirler. Bölgenin halk oyunları türüne de genel olarak Zeybek adı verilir. Antalya, Burdur, Isparta, Afyon, Eskişehir, Sakarya hattının batı tarafında kalan illerimizde zeybek halk oyunlarının etkileri görülür.
Zeybek ezgileri, tartıma göre “ağır” (9/4’lük ve 9/2’lik) ve “yürük” (hızlı, kıvrak) zeybekler olarak iki gruba ayrılır. Zeybek ezgileri “kadın zeybeği”, “kent zeybeği” ve “kır zeybeği” olarak da sınıflandırılır. Ege’nin birçok yerinde oynanan zeybeğin en ağır ve gösterişli olanlarına Aydın, Muğla ve Manisa illeri ile birlikte İzmir’de rastlanır.
Oyun figürleri, oyuncunun duygu ve becerilerine göre değişir. Bu nedenle tek zeybeklerde aynı oyunu oynayanların yürüyüş, çöküş ve dönüşlerinde farklar görülür. Oyun içindeki sekmeler, diz vurmalar, yürüyüşler, zeybeğin kendine güvenini, dürüstlüğünü, mertliğini ve çevreye meydan okuyuşunu simgeler.
Hafızama mıh gibi işlenmiş bir görüntüdür, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden 8 ay önce, Bursa’yı son ziyaretinde onuruna düzenlenen baloda valsi yarıda keserek zeybek oynamıştır. Bu, yüce Atamızı diz çökerken gördüğümüz tek fotoğraf karesidir.
Yüce Atatürk’ü sevenler, ilkelerini düstur edinmiş olanlarımız bilirler ki, Halk oyunlarının özellikle zeybek oyununun yeri bizler de ayrıdır. Atatürk’ün ‘’Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.’’ Sözünü hatırlatmak isterim.
Ayrıca;
-Atatürk, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi yapılanmalarla birlikte Halkevleri’ni kurarak ülkedeki binlerce halk dansı figürünün derlenmesini de önermişti.
O dönemin ünlü sporcu ve halk bilimcilerinden Selim Sırrı Tarcan’a uluslararası etkinliklerde dans etmesi için koreografi siparişi bile verilmişti. Atatürk, Tarcan’dan “Milli hususlarımızı gösteren bir dans dizayn ederek” günlük kostümlerle dans etmesini istemiş; Tarcan da, buna karşılık ünlü “Sarı Zeybek” ve “Tarcan Zeybeği” danslarını yaratmıştır.
Selim Sırrı, Paris’te 1924’te yapılan Olimpiyat Oyunları’nda zeybek oynadı, daha sonra bu dansı geliştirerek Atatürk’ün istediği forma soktu. Ardından, zeybek danslarından esinlenerek yaptığı koreografiyi, İzmir Kız Muallim Mektebi’nin konferans salonunda okulun öğretmenlerinden Mualla Hanım ile birlikte Atatürk’ün huzurunda sergiledi.
Atatürk, gösteri bittiğinde yaptığı konuşmada şöyle demişti: Hanımefendiler, Beyler! Selim Sırrı Bey raksını ihya ederken ona bir şekl-i medeni vermiştir. Bu sanatkar üstadın eseri hepimiz tarafından seve seve kabul edilerek milli ve içtimai hayatımızda yer tutacak kadar tekemmül etmiş, bedii bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara, bizimde mükemmel bir raksımız var, diye biliriz ve bu oyunu salonlarımızda, müsamerelerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı bu yeni şekli ile her içtimai salonda kadınlarla beraber oynanabilir ve oynanmalıdır”.
Mustafa Kemal bu konuşmanın ardından Selim Sırrı’ya dönerek, “Yorulmadınızsa Mualla Hanım’la birlikte bir defa daha şehir elbiseleriyle oynadığınızı görmek isterim” demiş ve dans bu kez modern kostümlerle alkışlar arasında tekrar edilmişti.
Selim Sırrı, koreografisini Atatürk’e ithaf etmiş, ilk kez kadınlarla birlikte icra edilen bu dansı, “Atatürk’ün içtimai hayatımızda kadına verdiği mevkii düşünerek bu küçük eseri vücuda getirdim” diyerek gerekçelendirmişti. Atatürk, dansı ülkenin kültürel yaşamına sokmayı da hedefleri arasına almıştı. Cumhuriyet balolarında tüm politikacıların dans etmesini teşvik etmişti. Aynı zamanda Cumhuriyet baloları ülkemizin ilk “batı dansı” atölyelerine dönüşmüştür. Dönemin klasik salon dansları bu sayede ülkemizde tanındı. Selim Sırrı bey zeybek oyunlarına medenî bir şekil vermiştir. Bu eser hepimiz tarafından kabul edilerek, milli ve sosyal hayatımızda yer tutacak kadar tekemmül etmiş ve bedii bir şekil almıştır. İnceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çoğu kez kendi yurdumuzu, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı almalıyız. Bunu başarmak için de ülkemizde; yönetimin hangi kademesinde olursa olsun, her bireyin kendi kültür değerlerini yakından bilmesi ve tanıması gerekir.
Neyse ki şehrimde, kültür değerlerimize sahip çıkan yoğun emek verilerek maddi çıkar gözetilmeksizin kayda değer güzellikler de gerçekleşiyor.
Anadolu’dan ve 14 farklı Balkan ülkesinden toplanan otantik giysileri, takıları, aksesuarları ve halk sazlarını bünyesinde bulunduran Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi 2010 yılından bu yana ziyaretçilerine kapılarını açmakta. 1800’ lü yıllara dayanan obje, fotoğraf ve video kaydı olmak üzere bir çok arşiv bilgisini barındırmakta. Özgün eserlerin sergilendiği müze de, 2bin300 parça geleneksel giyim objesi, 110 adet geleneksel halk çalgısı, 265 adet takı ve aksesuarlar, 24 adet silah ile sandık ve dolaplardan oluşan 3bin40 obje, 101 tane tam takım giydiriliş manken sergilenmekte olup benzerlerini başka bir yerde görebilmek sanıyorum imkansız. Müze çalışmaları Ege Üniversitesi Devlet Türk Musiki Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümü Öğretim elemanları tarafından yürütülüyor. ‘’Anadolu ve Balkanlarda halk Çalgıları, halk Oyunları Geleneksel Giyim Kuşam ve Halk müziği, müze ve arşiv oluşturulması projesi’’ ile hayat bulan müze geçmişten günümüze gelebilen maddi manevi kültürel değerleri korumak adına atılmış alkışlanmaya değer dev bir adım. Hele ki bu günlerde, kültürel miraslarımıza iş başa düştü a dostlar sahip çıkalım. Hala İzmir’de yaşıyor olup da, kültür mirası olan hazine değerinde ki varlıkları görmeyenleriniz varsa, biraz zaman ayırıp ziyaret etmelerini öneriyorum.
Halk oyunları dediğimiz şey, öyle kenara düşünmeksizin basitçe kaldırıp, kapatıp atabileceğiniz yasak ya da sınır konulacak basit bir olgu değildir. Milli Eğitim Bakanlığı’nı Türk Milletinin Temel Kültür taşlarını yerinden oynatacak kararlar alırken, sağduyulu olmaya davet ediyor ve bu sorumluluğun vebal’inin ağır olduğunu vurguluyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli geçmişimizden günümüze uzanan kültürüdür.
- Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür
YORUMLAR