Tarihin hafızasına kazınan isimler vardır, ardında milyonları sürükler. Gücünü yüreğindeki Memleket sevdasından alır, etkisinden korkarlar, cezaevine atar, yurttaşlıktan çıkarıp sürgün yaşama mahkum ederler, insanlar üzerindeki tesirini yinede yok edemezler. 15 Ocak 1902’de Selanik’te doğan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te Moskova’da sürgünde geçirdiği kalp krizi nedeniyle öldü. Nazım, 1938 de girdiği cezaevinden Ahmet Emin Yalman’ın ‘’Vatan’’ gazetesinde yazdığı bir dizi yazı ile, avukatı Mehmet Ali Sebük ‘e on yazıdan oluşan inceleme sonucunda kamuoyunun desteği ile adli hata yüzünden yıllarca içeride süren mahkumiyeti, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Uluslararası Hukukçular Derneği çabalarıyla dönemin Milli Savunma ve Adalet Bakanlarına, Büyük Millet Meclisi başkanına, mektuplar yazılsa da sonuç alınamaz. Nazım Hikmet 8 Nisan 1950 de açlık grevine çıkar, dönemin kazananı Demokrat Partinin çıkardığı af yasası kapsamına tamamıyla girmeyip, 12 yıl 7 ay yattığı cezanın, 28 yıl 4 aylık cezasının geri kalanını bağışlıyordu. Cerrahpaşa Hastanesi’nde avukatından öğrenerek 1950 yılında çıktı. Sürgündeyken çok sevdiği memleketinin vatandaşlığından çıkarıldı. Büyük dedesinin memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçti ve Borzecki soyadını aldı. Ana Vatanı sevdasından, fikir ve ideolojisinden vazgeçmedi korkusuzca yazmaya devam etti. Yazdığı şiirler yazınlar elliden fazla dile çevrildi.
Nazım Hikmet’in anneannesi Leyla Hanım’la, Sabahattin Ali’nin babaannesi Saniye Hanım kardeşti. Sabahattin Ali ile Akraba olduklarını herkes bilmezdi. Aslında akraba olmaları çok önemli değildi. Önemli olan akrabalıktan öte yürek bağları ve memleket sevdalarıydı. Karanlıklar içinde aynı yola fener tutup milyonların yüreklerine dokunmalarıydı. Aynı çağda yaşamış olmaları, Nazım’ın Sabahattin Ali’yi içerideyken bile yazması konusunda yüreklendirmesi büyük ayrıcalıktır.
Güneşi balçıkla sıvayamazsınız! Ey efendiler, bugün Demokrasi, insan hakları, Yüce Atatürk ve laiklik düşmanlarına, terörizme, vurgunculara, namussuzlara karşı gelenler hala arkalarında özellikle Nazım Hikmet’in bir çok vurucu dizelerini düstur edinerek halka seslenirler. Alçakça gerçekleştirenlerin her eylemin, Atatürkçü düşünce değerleriyle memleket ve bayrak sevdasıyla bir araya gelenlerin gücünü birleştirdiğini, fikirlerin asla öldürülemeyeceğini göstermişlerdir. Ölümsüz ozanlarımızın Halka seslenişi devam etmektedir. Uğur Mumcu’nun da söylediği gibi; ‘’Sönen her mum yerine onlarcasını yakın; mumlar değil; karanlık isteyenlerin nefesleri tükenecektir.’’
Usta Şair Nazım Hikmet Ran’ı ölümünün 55. Yılında saygıyla, özlemle, minnetle anıyorum. DAVETDörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
YORUMLAR