Kadın olmak evlenene kadar geçen zamanda ömrünü babana, ağabeyine adamak, evlendikten sonra ise kocana oğluna adamaktır dünyamızda. Dünya diyorum ve bunu söylerken de çekinmiyorum… Kadın çalışıp eve katkıda bulunsa da, evde oturmak zorunda bırakılsa da ömrünü hep birilerine adayarak geçirir.
Kadınlara hak ettikleri değer verilmiyor diye konuşuluyor televizyonlarda... Bende sorarım bu durum da sen bu kadını yetiştirirken hakkını aramayı, hakkına sahip çıkmayı öğrettin mi? Kadın olmaktan önce insan olmayı öğrettin mi? Kendine güvenebilmesi için ne yaptın? Yüz metre ötedeki bakkala mı yolladın? Okuma yazma öğrenecek kadar okutup sonra zamanın geldi deyip evlenmesine, evlendirilmesine göz yumdun.
Kadın, kadın olmayı öğrendi. Çocukken eline tutuşturduğun bebekle anne olmayı öğrendi. Ağlayıp susmayı, bir köşeye atılıp beklemeyi öğrendi. Yaşamayı ne kadar öğrendi? Hoş görmek zorunda bırakıldı; gerek ailesinden gerekse çevresinden böyle gördü. Baba evinde görmediği sevgiyi şefkati evlenmekte bulacağına inandırıldı ve hata üstüne hata yaptı kadın. Kimsesiz bırakıldı.
Şöyle birkaç kadını dinlediğinizde çok bariz bir şekilde cefakâr olduğu anlaşılır aslında. Yalnız bırakıldığı, susturulduğu, bastırıldığı anlaşılır…
Kadın niye çok konuşur biliyor musunuz?
İçsel dünyasının karmaşasını biraz olsun hafifletmek için. Yaptığı yemekten, giydiği çoraba, sürdüğü allığa kadar eleştirilmeye hazır bir hedeftir kadın. Varlığı görmezden gelinir ama yaptığı görmezden gelinmez. Söylediği duyulur ama ağladığı duyulmaz. Otobüste orada burada görüyorum da hiç omuzları dik yürüyen kadın yok. Biraz kendilerini özgür hissederlerse etiketleri yapışır üstüne bilirler. O yüzden gizlenip saklanırlar. Et parçasının içindeki ruhu göremeyecek cehaletle kaplanmış gözlerimiz.
Böyle bir ırk insan ırkı.
Bir kadının samimiyetini paylaşabileceği erkek arkadaş olmamalı hayatında. Hele ki evli ise. Yıllardır ezile büzüle, milyonlarca kadın cinayetleriyle bu güne gelmişiz. Sevgi açlığı kandırmış kadınlarımızı. Eğitim şart denmiş ama okutulmamış. Düşünmesi kısıtlanmış, sesi soluğu kesilmiş kendi halinde yaşayan zavallılar olmuşuz. Çalışan kadınlar ise hayatı iki taraftan taşıyorlar. Evde onları bekleyen sıcak bir sevgi varsa şanslılar, eğer yoksa çamaşır, bulaşıkla idare ediyorlar. Derin düşünmekten korkuyorum. Evde kadın, sokakta kadın, yatakta kadın, iş hayatında kadın, bir türlü insan sıfatına sokulamadı kadın. Kadının bel, bacak, kalça ölçüleri insan olmaktan daha önce gelir oldu. Göremediler kadın ruhunu. Cinsel obje olmaktan ileri bir adım bile atılamadı.
Kadın; adından öteye geçememiş canlı, cinsiyeti konmuş ama hala insan olduğu idrak edilememiş ucube bir yaratılıştır kimilerine göre. Acınası ama birçok kişiye göre bu böyle. Kadın çocuk doğurur. Kadın yemek yapar, kadın evin düzeninden sorumludur, kadın kısmı okumaz, kadın çalışamaz da kocan ne kadar verirse o kadar yersin, o kadar giyersin, fazlası senin neyine…
Kız kısmı otursun evinde okuyup ne yapacak diyen cahil!
Karını hastaneye götürdüğünde bayan doktor istemesini biliyorsun ama...
Kadın emekçidir emekçi olmasına da emekleri sonuçsuz kaldıkça 8 Martta 1 Nisanda farksızdır aslında.
Analar kız büyütür, yetiştirir, eğitir, yaş gelince (çoğu zaman gelmeden) everir ve gün gelir emek emek büyüttüğü kızının, eloğlu tarafından dövüldüğünü, öldürüldüğünü duyar. Gelinlikle çıktığı eve kefenle döner. Kabullenmişiz bunu da babalar böyle tembihler bir de…
Velhasıl, demem o ki, kadının yaşamaya çalışması bile bir emek iken tek bir gün hatırlanmayı, kampanyalarla, indirimlerle susturulmayı, basit hediyelerle kandırılmayı, unutmayı, affetmeyi sadece hayatını biraz olsun kolaylaştırmak için tercih eder. O yüzden artık kadını salak yerine koymaktan sıyrılıp birazda insan yerine koymayı deneyin.
Kadın bir beden değil bireydir.
Kabul edilmese de bu Allah katında da böyledir.
Rüya Çalışkan
YORUMLAR