Neyi anlatsak, kime derdimizi anlatsak… Eh biz başlayalım bir yerlerden…
Örnek olarak, dili olan konuşuyor… Burada kastettiğim yabancı dil değil. Bundan mağda yabancı dil olmazsa olmazımız ve eğitimin neredeyse odak noktası olmuştur. Global dünya ya! Ayrıca önce kendi dilimizi düzgün kullanmayı öğrenebilsek ve sosyal medyadaki dil yanlışlarıyla dert anlatmaya kalmasak ve güzel Türkçemizi, dilin doğrularıyla, çokluğuyla konuşsak ve yazsak… Bu konu tartışmaya açık. Buradan not düşüyorum, bir edebiyat emekçisi olarak konuyu makalelerimle tartışmaya açacağım…
Gündem zamanla yarışırken neyi konuşalım: Önceliğimiz, asgari ücret ve geçim ihtiyaçları ve de en önemlisi sağlık ihtiyaçlarımız… Kuramcı ve Sosyolog Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisini; sosyolog arkadaşlarım gayet iyi bilir. Şimdilik barınma, yeme, içme ve sağlıktan söz edelim. Aklıma takılan bir ihtiyaç teorisi var o da, insan olmanın gerekliliğinde; Kendini Gerçekleştirme İhtiyaçlar Hiyerarşisi. Madem sosyologlar kuramlar kuruyor, naçizane ‘bir kuram’da bendenizden olsun… Tarihe not düşülsün. “Gösterişler ihtiyaçlar teorisine atıfta bulunurken, şaşaayı görmek beni, sen yapmaz. Çünkü ben de var, sen de var mı diye gösterilen her ne ise, düpedüz görgüsüzlüktür. Öte yandan ve ruhsal olarak bilinen ispatlanan verilerden yola çıkarsak, süper egonun tavan yaptığı kendini birinci en birinci gösterme yarışlarda buluveriyoruz kendimizi. Sosyal medyada özel hayatlarını sergileyenlerden, bilmişlik yapıp çok bilen gibi davrananlardan gına geldi artık… Onlar takipçi kazanma derdindeyken zamanımı çalmalarına izin vermiyorum, vermeyeceksiniz değil mi? Üstüne üstlük sosyal medyada herkes konusunda uzman, bilirkişi kesilmiş. Benim derdim bana yetiyorken bana ne senin havandan, ününden şanından ah be güzel kardeşim. Fakat ne yazık ki, bu gibi gösteriş meraklılarına prim veren yine bizleriz. Biz dertlerimizle cebelleşirken, “sen anaca ben” derken kadın ve çocuk şiddeti ve en beteri, en can alıcısı, üzücüsü; kadın ve küçücük çocuklarımızın katledilişlerinde bile umursamaz bir tutumda olanların eğlence, güzellik ve ben merkez düşkünlüğü Adabı-Muaşeret krallarına aykırıdır. İnsan olmanın gerekliliğinde mahallede bir komşumuz öldüğünde evimizde radyo açılmazken bizler, şimdilerde vur patlasın çal oynasın havalarıyla sosyal medyalarda olmamalı.
Öf içim şişti bu sosyal medya görüngülerinden. Sıkıldım onların hal ve duyarsızlıklarından, ününe ün katmak isteyenlerden… Gönlümüz acırken, ekonomik zorlarımızla baş etmeye uğraşırken biz, siz; sosyal medyada kendini gösterme meraklılarına tavsiyemdir. Show yapmayı bırakın ve işinize bakın. Biraz olsun sağduyu ve duygudaşlık duygusu. Öncelikle kitap okuyun, eğitiminizi katlayın ve de kendinizi dünyanın merkezinde görmeyin. Bir beğeni veya çok beğeni istiyorsanız gerçek bir hayatta olun. Çünkü sanal âleme iz bırakacağınızı sanıyorsanız yanılırsınız. Aklıma gelmişken hatırlatayım: Bu dünyadan ne ünlüler geldi geçti… ne güzeller yaşlandı ve gençlikleri son bulunca aranmaz, sorulmaz oldu o güzel ve ünlüler…
Maalesef ki, sosyal medya kadın bedenini illa ki güzelliğini göz önüne serme arenası mı kardeşim? Yarım saatte on yaş gençleştirme merkezleri ibadullah… Paran varsa güzelsin ya da yaşından daha gençsin vaatleri. Fiziksel güzellik ne ala da… Güzellik özde olmayınca ne işe yarıyor. Ne demiş ozan: “Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca…”
AİLE HEKİMLERİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ
Sağlık sorunlarımız ve özel hastanelerin yaptıkları kamuoyunca bilinip dururken, evimize en yakın sağlık ocakları, can kurtarıcılarımız oluyor çok zaman… Onun için aile hekimlerimiz
çok ama çok önemlidir. Aile hekimlerimiz yıllar yılıdır bizleri takip eder, hastasını tanır ve olmazsa olamaz hayati gerekliliğimiz olan reçetelerimizi yazar, en az altı ayda bir kan tahlillerimizi yaptırır, bakar ve ona göre gerekeni yapar. Netice itibarıyla da aile hekimimiz de doktordur ve tıp tahsili almasının yanı sıra Hipokrat yemini etmiş hekimlerimizdirler.
Bizler aile hekimlerimizden ve hemşirelerimizden memnunuz. Ya siz?
Yeni Aile Hekimliği Yönetmeliği aile hekimleri ve hemşerileri tarafından protesto ediliyor. Neden?
İşte açıklaması ve aile hekimleri ve hemşerilerinin iş bırakma eylemine sebep protesto açıklamaları:
“Antibiyotik, ağrı kesici ve mide koruyucu ilaçların yazımında aile hekimine ve hemşiresine ceza kesilecek.
Yılda 7’den fazla sağlık kurumuna başvuru yapan hastalar için aile hekimine ceza verilmesi öngörülüyor.
6 ay boyunca aile sağlığı merkezine başvurmayan hastalar aile hekiminin ceza almasına neden olacak.
Sözleşmeler puan sistemine göre belirlenecek, fakat kriterler belirsiz.
5 kez nöbete kalmayan aile hekimlerinin sözleşmesi feshedilecek ve ebe-hemşirelerin ücretleri kesilecek.
Bebek, çocuk aşıları ve gebe-lohusa takipleri zamanında yapılmazsa aile hekimine ve hemşiresine ceza uygulanacak ancak aşılar yetersiz.
Günlük 75 hasta muayene etme zorunluluğu, her hastaya yalnızca 5-6 dakika ayırmak, etkili sağlık hizmeti sunmamızı zorlaştırıyor…” diyen aile hekimleri ve hemşerileri, sorunlarını dile getirilerken yukarıda söz edilen yönetmeliği protesto ederek, iş bırakma eylemi yaptılar hafta başından beridir.”
Bu bağlamda aile hekimine giden bir vatandaş olarak, aile hekimimin beni ya da sizlerin acili-yeti olan ilaçlarımı yazmasında, muayene etmesinde, gerekirse hastaneye sevk etmesinde bir beis görmüyorum. Gelgelelim ya ben ya da aile hekiminin diğer hastaları hastaneye gitmezlerse o zaman fatura neden aile hekimine kesilecektir, onu bilemiyorum! Sağlığım yerindeyse veyahut ta, hastanelerde kol gezen gripten beter bir salgından kendimi korumaya aldıysam ne olacak? Ve bu hastaneye gitme ya da gitmeme kara bana ait iken. Öte yandan hastanelerden randevu almak zor ve o süreç cabası… Bu vaziyete uzun bekleme süresi eklenince psikolojimi ve beden sağlığımı bozuyorsa hastaneye niye gideyim, neden gidelim?
Onun için ihtiyaçlar hiyerarşisine bir dip not daha düşmek istiyorum bir toplum bilimci olarak. Zira ben ya da o… Her hasta, önce güven ister, sağlık çalışanlarınla bir bağ kurar ve kendi beden sağlığını ve ona yıllardır bakan aile hekimini de düşünür değil mi?
Aile hekimleri ve hemşireleri tarafından yapılan bebek ve çocuk aşıları ve gebe-lohusa takipleri son derece önemli ve olmazsa olamazlardır sağlıklı yeni yaşamlar için. Kaldı ki, bebek ve çocuk aşılarının takibi, özel doktorların titizliğinde aile hekimleri tarafından yapılmaktadır.
Özel hastanelere hiç girmeyeyim ama iki laf etmeden olmaz. En basit bir ameliyatta bile dünya parasını isteyen özel hastaneler, acil ameliyat olmak zorunda olan insanların parası var mı yok mu diye düşünmediği aşikâr. Ama ve lakin bu durum, ne doktor etiğine, ne insan haklarına uymamaktadır. Üstüne basa basa söylüyorum para ile sağlık olmaz. İster özel, ister devlet hastanesi olsun adı üstünde, hastane hastanedir. Ticarethane değil. Dolayısıyla da hastalıkta hiçbir hekim ticaret erbabı gibi davranamaz. Parası olan gelsin, parası olmayan da ameliyat sırası ne zaman gelecek diye beklesin öyle mi? Öyle değil işte. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak sosyal devletiz, sosyal hakkımız olan sağlık hakkında da mahrum bırakılmamalıyız.
YORUMLAR