Kavgacı İle aynı kapıya çıkıyor geçimsiz nitelemesi. Huysuzluk yapıp “benimde ben” diyen mutsuz, paylaşımsız, kendinle kavga eden sinirleri kökten bozuk biri veya biriler var mı var…
Durduk yerde kavga çıkaranların ibadullah olduğu bir toplumda ‘bıçak kemiğe dayandığı’ için mi insanlar birbirine tahammülsüz oldu?
Geçimsiz kişiliğin altında yatan ego mu yetiştirme tarzı mı tartışmaya açık insan hallerinde karşımızda sayın ahali.
Geçimsize “ağzınızla kuş tutsanız” nafiledir bilirsiniz. Kavgaya hazır olan o zat, zatlar ufacık bir karşı duruşunuzda; parlarlar size. Kendini her daim haklı gören bu kişilikte; kişilik bozukluğu, saygısızlık haddinden fazladır lakin o hep haklıdır. Açık aramak, açığını kollamak onun yaşam şeklidir. Bu gibilerin yaşamlarına baktığınızda ezilmişlikleri, görgüsüzlükleri yaşamdan nasiplendikleri ile doğru orantılıdır ki üstüne cahillikleri canından bezdirir. Onlarla baş edemezsiniz, çünkü o hep haklıdır. İyisi mi o kimse çok yakınınızda değilse hayatınızdan çıkarın gitsin…
GEÇİM DERDİ
Herkes kendi çektiğini bilirken herkes ben, sen herkes… Benim hayat gailem seninkini tutmuyor, kimse kimsenin elinden tutmuyor…
“Kira derdi, elektrik, su, telefon faturası” derken ee ne yiyeceğiz koca ay?
Emekli maaşını ucundan yediniz mi yandınız… Kira parasından yedin de ev sahibin senin açlığını bilmez, tok açın halinden anlamaz. Ne yapacağız şimdi? Loto toto oynuyorsun da “ya çıkarsa” diyorsun da… Her seferinde sükutu hayal.
Sen ve senin gibi çaresizlik dehlizinde debelenenler şans oyunlarına müptela olur, bilmiyor muyuz sanki.
“Bu hafta da lotodan totodan para çıkmadı, haftaya inşallah” dersin… Hayal aleminde yaşamaya devam ederken sen, hayat bitiyor, ahla vahla nereye varılıyor?
Kazın ayağı öyle değil. Üst üste yığılmış banka borçları beklemiyor, evdeki çoluk çocuk aş bekliyor? Ekmek alacak paran bile yoksa o parayı yolda beride arama, çalış kazan. İş mi var? Vardır vardır da zor be kardeşim.
SEMT PAZARLARI
İğneden ipliğe yiyecekten giysiye her bir gereksinimin var o semt pazarlarında. Pazarcılık işini meslek edinenlerin “paraya para” demedikleri ayrı bir zanaat velhasıl.
Onun için de sermaye gerekli. “Sermayesiz iş mi var” diyorsun haklısın. Fakat bir önerim var sana ve sen gibi gününü kurtarmaya çalışanlara. Pazarın açık bölümünde sana yer kirası verdirmeyen akşam saatine bir-iki saat kala ürünlerini sereceğin yerler var. “Yer” dediğim basbayağı torak yer. Güneş varsa ne ala, yağmurda fırtınada var kış kıyamette…
Üstelik iki saat kalmış karanlık olmasına; dar zamandaki hayatının darlığında ne satarsan bahtına. Yer kapma kavgası, oluştan kavgacılar da cabası. Dayak yemekte var serde… Hele ki Pazar Zebanisi sözüm ona erkek, karşına dikilerek, “burası benim yerim, hadi kalk bakalım oradan…” derse sana şaşırma. Direnirsen, karşı taraf seni el kol hareketleriyle susturma bastırma psikolojisiyle üzerine üzerine yürür. Dayakta yiyebilirsin bu vaziyette. Sen gündüzün bitimine ramak kala Zabıtanın gitmesini beklerken zamanın çarçur oluşuna yanarken, “ben niye okudum” diye söylenirken, ağlarken için için “hayat bu mu” derken sen ağlama iki gözüm…
“Bir liraya ne alınır ki” demeden valizle ya da bu işi de büyütmüşlerin kamyonetleri ve küçük arabalarıyla getirdikleri cicili biçili giysileri yerlere dökmüşlerin arasına katıl.
Bu değirmenin suyu nereden geliyor sahi?
Hım, sen elindekiler “o paraya olmaz” diyorsan o içi dışı pazar olmuş yerde; kıyafet falan satamazsın baştan söyleyeyim. Evine de pazardan pazarlık götürebilirsen ne ala…
YORUMLAR