Biz kavramı “bencillikten” doğan dayanışma olarak tanımlanır sosyolojik saptamalarda. Ben gerçeğinin altında yatan bencillik ‘id’ (bilinç yaradılış) gerçeğinde insanın kendi önceliğini belirliyor.
Dolayısıyla da bilinç insana mahsustur saptaması doğrulanıyor. His olgusu hayvanlar âleminde de var ama ya bilinç…
Bundan sebep toplumsallaşan insan, ‘kolektif bilinç” değerler dizisiyle birlikte hareket etmiştir. Örnek verecek olursak; ortak dil kullanımından tutun, gelenek görenek ve en çokta bir varlığın adı ile oranlanmıştır. Her gün ne insan ismi değişir ne de soyadı.
Kaldı ki hayvanlara takılan isimlerde de durum dilimizde adlandırdığımızdır ve kedi adı yine kedidir. Ertesi güne değişmez. Netice itibarıyla kediye her gün başka isim takamayacağınız gibi, kaplumbağa, köpek ve tüm hayvanlara isim değişikliği yapılamaz. Ya huy değişikliği?
Hayvanların türlü türlü huyları olduğu gibi insanlarında var.
İnsanlar için kullanılmış benzetme sanatı burada sembolizme geçit verir.
Örneğin: “Kuzu kuzu gideceksin” denir gitmeye gönülsüz olana.
“Bu kişi kuzu postuna bürünmüş kurt” der bazı çakalları görenler.
Buradan bildiririm ki teşbihte hata olmaz.
Velhasıl kelam benzetmeler ve deyimlerle zenginleşen dilimiz, insanı tanımlamamıza da yardımcı olur söz sanatlarıyla, kültürüyle ve dilin zenginliğinde.
BEN DEĞİL BİZ SEN DEĞİL HEPİMİZ
Neyi düşüneceğimizi ne yapacağımızı şaşırdığımız bir vakitte akla havsalaya sığmayan olaylar silsilesiyle karşılaşıyoruz 21 yüzyılda. “Her şeyin başı sağlık” derken, “Her şey yerli yerinde olsa olmuyor mu” diye sormakta insani. Dünyanın yaratılışı büyük bir nizam ve intizamla ve de ahenkle dönerken insan aklı yettiği veyahut algıladığı kadarıyla yaşıyor bu dünyada. İnsan aklının ermediği o kadar çok şey var ki…
Düşünür Beşir Fuat “Ruh bedenden ayrılınca ne olur” diye sorarken İbn Abbas’tan aldığı karşılık oldukça düşündürücü ve hayatı kavratıcıdır aslına varınca. İbn Abbas: “Kandilin yağı bitince ışığı ne olur?” diye cevaplamıştır ruh ile bedenin ayrılışını. Analitik zekânın işleyişi, düşünen zihni ve ruhu yansıtan felsefi olduğu kadar da rasyonalizmi anlatandır bir açıdan.
RASYONOLİZİM VE METERYALİZİM
İki zıtlık yan yana gelince çeşitlilikler hâsıl olur yaşamın tam ortasına kurulmuş olarak. Peki, o zaman neymiş rasyonalizm ve materyalizm?
Rasyonalizm: Doğru bilginin kaynağının akıl olduğu gerçeğinde, iyi ve doğru eylemin akılla belirleneceğini, insan hak ve hürriyetinin akılla sağlanacağını savunan felsefi görüştür.
Ünlü Türk düşünürlerimizden Şinasi, (19 asır Osmanlı Türk Düşüncesinde) Batı medeniyetinin rasyonalizmi şöyle nitelemiştir: “Batı medeniyetinin temelinde akıl ve adalet vardır. Adalet hak ve hikmet kavramları yeni değerler dünyası olarak ortaya çıkmıştır. Akıl adaleti insani gayretlere yönlendirdiğinden, adalet aklın emrindedir.”
Materyalizm: Her şeyin yegâne sebebinin madde olduğunu, maddenin dışında zihinsel ve doğaüstü hiçbir şey bulunmadığını kabul eden bir felsefe anlayışıdır.
İki farklı felsefi görüşten insani olanı rasyonalizmi kucaklamak ister insan. Madde ise insan için ve insanın emrinde olandır benim saptadığım realitede. Madde yüzünden değil mi her olumsuzluk. Vicdani ve insani olan rasyonalizmin ta kendisinde değil de nedir!?
İnsanlar dünya malı için öbür insanı insandan saymıyorsa, “hadi oradan…” demez misiniz materyalizme. Kâinatın değerlisi tüm evren ve bunun efendisi de insansa; insanın en temel değeri de vicdandır.
CANİ KATİLLER KADINLARA DADANMIŞ
Kadına veya herhangi bir kişiye ve diğer canlılara şiddet cinayet boyutunda ise burada vicdandan söz edilemez. Eşi tarafından katledilen onca kadının katil eşlere ne demeli. “Bu katiller, vicdandan nasipsiz. Bunların ruhu kara, bunlar kötü hatta bunlar insan falan değil” deriz. Henüz yirmisindeki Ceren kızımızı da bir vicdan yoksunu, bir manyak, bir psikopat öldürdü ne yazıktır ki. Bu hasta ruhlar tedavi edilse iyileşir miydi bilinmez ama bu gibileri tecrit edilmeli.
Şahsen ve bu yaşımda bile insanların yüzüne bakarken korku salıyor yüreğimi. “ Bu adam da manyak mı?” diye bakakalıyorum etrafta dolaşanlara. Bu gibi vakalar çoğaldıkça gözlerini kin bürümüşlerin, hainlerin varlığı bir kadın olarak beni rahatsız ederken, akli selim ve vicdan sahibi tüm erkeklerimizi de rahatsız ediyordur bundan eminim. Çünkü onlar da insanda olması gereken vicdan var ve onlarında evlatları, anneleri, kız kardeşleri var.
PARA PARA PARA
Rühçan Çamay’ın seslendirdiği “para para para…”
“Varlığın bir dert, yokluğun yara” şarkısı düştü usuma.
Doğrusu ne?
Parayla sadet olmaz, parasız da hayat olmaz şarkısına yapılmış gönderme mi?
Bir gönderme de benden olsun. Sabah kalkar kalkmaz ışığı, ocağı yakıyorsun, çayı koyuyorsun ve kahvaltılıklar… Bunlar neyle alınacak ve hayat nasıl akacak? Elbette ki parayla da, para nasıl kazanılacak? İşte burada bir sen dur. Şiddete “dur” der gibi. “Dur” demekten başka kelam yok mu yahu!! Yaşam durmuyor ama… Boyuna “ dur” desen ne oluyor?! Elektrik para, yakıt para, hayatın realitesi para ama senin paraya kavuşmanın realitesi de iş ama…
İş aslanın ağzında be kuzum… Neredeyse nerede ama ben buradayım. Emekçi de burada… İhtiyaç sahibi de bakarsanız göreceğiniz yerde. Nokta.
YORUMLAR