Türkiye’de çocuk olmak, kelimelere sığmayacak kadar derin bir anlam taşıyor. Bir yanda neşeli sokak oyunları, diğer yanda erken yaşta omuzlara yüklenen sorumluluklar… Bu ülkede çocuk olmak bazen uçurtmanın ipini tutmak, bazen de okuldan sonra çalışmak zorunda kalmak demek.
Ekonomik şartlar, çocukluğun en temel haklarına ulaşmayı doğrudan etkiliyor. Büyük şehirlerde bir nebze daha fazla imkân olsa da, kırsal kesimlerde yaşayan çocuklar için hayat çok daha zor. Eğitimden sağlığa, beslenmeden barınmaya kadar her alanda gelir eşitsizliği kendini hissettiriyor. Oysa her çocuk eşit haklarla doğar; ne var ki bu eşitlik kağıt üzerinde kalıyor.
Kültürel anlamda Türkiye, çocuklara zengin bir miras sunuyor. Bayram sabahlarının telaşı, mahalle oyunlarının sıcaklığı, büyüklerin gölgesinde büyümenin verdiği güven duygusu… Ama aynı zamanda bazı rollerin çocuklara erken yaşta biçildiği, “büyümeden büyütülen” bir toplumdan da söz ediyoruz.
Sosyal hayatta ise çocuklar kimi zaman ihmalin, kimi zaman şiddetin gölgesinde kalabiliyor. Çocuk işçiliği, erken yaşta evlilik gibi sorunlar hâlâ çözüm bekliyor. Tüm bunlara rağmen, her yeni nesilde umut yeniden filizleniyor. Çünkü çocuklar, her şeye rağmen gülümsemeyi başarabiliyor.
Unutmayalım; bir çocuğun gülümsemesi, bir toplumun vicdanıdır. O vicdanı ayakta tutmak da hepimizin sorumluluğudur.
Sibel Arslan Ekonomist
YORUMLAR