Dünya, iklim değişikliği ile mücadele etmek için çetin bir yolculukta ilerliyor. 2015'te Paris İklim Anlaşması'na imza atılmasından bu yana ülkeler, sera gazı emisyonlarını azaltma hedeflerini belirlemeye ve bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirmeye başladılar. Türkiye, bu süreçte önemli bir aktör olarak yer alıyor ve taahhütler vererek dünya çapında iklim değişikliğine karşı mücadelesine katkı sağlama sorumluluğu taşıyor. Ancak Türkiye’nin karbon salınımı ve bu konuda gösterdiği ilerleme, tartışılmaya devam eden kritik bir konu.
Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması'na Katılımı
Türkiye, Paris Anlaşması’na 2021 yılında resmi olarak taraf oldu. Ancak, bu sürecin başlangıcından bu yana, iklim değişikliği ile mücadele noktasında ciddi bir mesafe kat edilmesi gerektiği açık. Türkiye'nin iklim taahhütleri, 2030'a kadar sera gazı emisyonlarını 2015 yılına göre %21 oranında azaltmak. Bu hedef, küresel ısınmanın 2°C ile sınırlanması adına kritik bir öneme sahip. Ancak, Türkiye'nin karbon salınımı her yıl artmaya devam ediyor ve bu hedefe ulaşmak oldukça zor görünüyor.
Karbon Salınımı ve Sektörel Etkiler
Türkiye'nin karbon salınımının büyük bir kısmı enerji sektöründen kaynaklanıyor. Enerji üretimi ve tüketimi, ülkemizdeki sera gazı emisyonlarının %70'ini oluşturuyor. Bu alandaki yüksek karbon salınımı, fosil yakıtların yoğun kullanımı ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yetersizliğiyle doğrudan ilişkili. Son yıllarda yenilenebilir enerji yatırımlarına yapılan artışlar umut verici olsa da, fosil yakıt bağımlılığının sürmesi, emisyonların azaltılmasını engelliyor.
Diğer taraftan, sanayi, ulaşım ve tarım gibi diğer sektörler de önemli birer karbon salınım kaynağı. Ulaşım sektöründe motorlu taşıtların artan kullanımı ve sanayinin üretim kapasitelerinin yükselmesi de emisyonları artıran faktörler arasında yer alıyor. Bu nedenle, Türkiye'nin iklim değişikliği ile mücadelesi, yalnızca enerji sektörüne odaklanarak başarıya ulaşamaz.
Karbon Atak ve Hedefler: Zor Bir Yolculuk
Türkiye'nin karbon atak izini kısıtlama çabaları, uluslararası düzeyde verilen taahhütlerle uyumlu olmalıdır. 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi koymuş olan Türkiye, bu hedefe ulaşabilmek için ciddi reformlar yapmak zorunda. Ancak, bu süreçte karşılaşılan en büyük engellerden biri, ekonominin fosil yakıtlara bağımlılığı ve sektörlerin dönüşümü için gerekli altyapı yatırımlarının yetersizliği. Karbon atak izini azaltmak, sadece enerji verimliliğini artırmakla kalmayacak; aynı zamanda sanayinin yapısal dönüşümünü ve toplumsal alışkanlıkların değişimini gerektirecek.
Sonuç: Geleceğe Yatırım Yapılmalı
Türkiye, Paris Anlaşması’na taraf olmanın getirdiği sorumluluğu yerine getirmek için kararlı bir adım atmalı ve karbon atak izini azaltma konusunda daha fazla çaba göstermelidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar artırılmalı, fosil yakıtlara bağımlılık azaltılmalı ve karbon salınımı yoğun sektörlerde dönüşüm hızlandırılmalıdır. Ayrıca, halkın iklim değişikliği konusunda bilinçlendirilmesi, sürdürülebilirlik ve çevre dostu alışkanlıkların teşvik edilmesi kritik bir öneme sahiptir.
İklim değişikliğiyle mücadelede, her ülkenin üzerine düşeni yerine getirmesi gerekse de Türkiye’nin özellikle enerjiyi verimli kullanma ve karbon atak izini düşürme noktasındaki çabaları, yalnızca ülkemiz için değil, tüm dünya için belirleyici olacaktır.
Son sözümüz
İklim değişikliğiyle mücadele, yalnızca bugünün değil, yarının da sorumluluğudur. Türkiye, bu zorlu süreçte attığı her adımla, hem kendi geleceğini hem de dünyayı koruma görevini üstlenmelidir. Karbon salınımını azaltma ve sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerleme, her birimizin katkısını bekliyor.
Sibel Arslan
Ekonomist/Mali Analist
YORUMLAR