Korkarım ki ülke olarak giderek tedavisi imkansız bir noktaya doğru ilerleyen bir akıl tutulması hastalığına yakalanmış durumdayız. Ve ne yazıktır ki bu hastalık tavandan tabana toplumun her kademesine sirayet etmiş gözüküyor. Artık giderek var olan temel değerlerimizi de erozyona uğratan bu sinsi hastalıkla nasıl başedilebilir bilmiyorum; ancak bir yerlerde benim gibi bu hastalıktan muzdarip olan ve kurtulmaya niyetli başka kimselerde varsa diye düşünerek, her hastalığın tedavisindeki birinci ve olmazsa olmaz aşama olan teşhis ve kabullenme kısmına biraz eğilip son günlerde yaşananlarla ilgili naçizane analizlerimi siz değerli okuyucularımla da paylaşmak istiyorum..
Türkiye yakın zamanda bir seçim yaptı. Bana göre bu seçimlerde sandıktan "artık gerginlik istemiyoruz, kutuplaşma olmasın, yeter artık yorulduk, eksiklikleri olsa da anayasaya bağlı kalınsın, kanunlar herkese eşit uygulansın" gibi çok önemli mesajların yanısıra asıl çıkan sonuç "biz halk olarak hiçbir vesayeti tanımıyor ve istemiyoruz!" mesajıydı. Toplum bu mesajla aslında kendileri için "göbeğini kaşıyan adam" yaftası yapıştıran çok bilmişlere tokat gibi bir cevap veriyor ve aslında herşeyin farkında olduğunu, özellikle çözüm süreci gibi tarihi önem taşıyan konularda fikir sahibi olmaktan öte onay makamı olduğunu açıkça hissettiriyordu.
Peki durum böyleyken siyasi partilerimiz bu mesajlar karşısında ne yapıyor dersiniz? İşte girişte bahsettiğim akıl tutulması burada apaçık kendini gösteriyor ne yazık ki... Siyasi partilerimiz seçmenin bu mesajlarını alıp kendilerine yön tayin etmek yerine maalesef kendi şahsi veya kurumsal ikbal ve menfaatleri uğruna ülkeyi giderek içinden çıkılmaz bir girdaba doğru sürüklüyorlar. Hatırlayın lütfen, seçimlerden birkaç ay öncesine kadar ülkenin en önemli mevzusu olan terör meselesi hakkında politikamız neydi? Çözüm için dört bir koldan müzakereler yürüyordu. Çatışmasızlık hali iyiden iyiye kanıksanmış, "analar ağlamasın" sloganı altında artık terör örgütünün tamamen silah bırakması için tarihler konuşulmaya başlamıştı. Peki ne oldu da buralardan 9 gün içinde 14 şehit verdiğimiz ve yürekler ağızda ajanslara düşecek yeni şehit haberlerini beklediğimiz bugünlere geldik?
Aslına bakarsanız bu politika değişikliğine dair yerleşmiş ve artık herkesçe kabul edilen ilk adım Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın Dolmabahçe mutabakatından sonra basına verdiği "benim bu görüşmeden haberim yok, ayrıca böyle bir görüşmeyi de doğru bulmuyorum" demeciyle atılmış olduğudur. Nitekim bu açıklamanın hemen sonrasında Nevruz kutlamalarında terörist başı Öcalandan silah bırakma tarihini içeren bir mesaj bekleyen hükümet sözcüsü Sayın Bülent Arınç' da Cumhurbaşkanı'nın bu açıklamasını doğru bulmadığını ifade ettiği bir açıklamasında şayet Sayın Cumhurbaşkanı'mızın bu konuşması olmasaydı Nevruz da daha farklı bir mesaj gelebileceğini bizlerle paylaşıyordu. Bu açıklamadan anlaşılan hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında çözüm süreci ile ilgili olarak açık bir görüş ayrılığı olduğu gerçeğidir. Ancak her ne hikmetse bu görüş ayrılığının açığa çıkmasının akabinde Ak Parti'nin bütün politikaları Cumhurbaşkanı'nın çizdiği istikamete yöneldi. Hem de hangi Cumhurbaşkanı ? Çözüm sürecinin baş mimarı olan, " gerekirse baldıran zehri içeceğiz ama bu sorunu çözeceğiz " , "analar ağlamasın da ben gerekirse siyaseten her türlü bedeli ödemeye hazırım" ve nihayet "kim bu çözüm sürecinin karşısında durursa vatan hainidir " diyecek kadar ileri giden bir Cumhurbaşkanı...
Bugün gelinen noktada HDP öcü, HDP kötü, Yargıtay Savcıları derhal harekete geçmeli ve HDP kapatılmalı(!) Allah (c.c) aşkına neler oluyor. HDP değilmiydi "terörle aranıza mesafe koyun, gelin meclise, seçilin ve meşru biçimde siyaset yapın" diye çağrıda bulunduğu parti? Adamların yaptığı tam da bu değil mi işte? Ne istiyoruz başka? PKK ateşkesi bozdu, kalleşçe vurmaya başladı. Suruç'ta kimin planladığı, neye hizmet ettiği meçhul bir bomba patlıyor onlarca gencimizi yitiriyoruz. HDP meclisi olağanüstü toplantıya çağırıyor Ak Parti ret oyu kullanıyor, MHP ise çekimser kalıyor. Bu ne şimdi? Bu parti Türkiyelileşecekse bu nasıl olacak? Halkın oylarıyla barajı aşarak meclise girmiş bir partiyi terörist ilan edip öte yandan bebek katili Öcalan'ı çözümün odağı gibi göstermek neye ve kime hizmet ediyor inanın anlamakta güçlük çekiyorum.
Cumhurbaşkanlığı ve kendisine yakın isimlerin bu ani tavır değişikliği niye oldu, nasıl oldu bu ayrı bir tartışma konusu ama benim buradaki vurgulamak istediğim asıl mesele Hükümetin ve tabiki Ak Parti kadrolarının bu tavır değişikliğine hemen uyum sağlayıvermesidir. Hani Ak Parti vesayetlere karşı bir partiydi? Hani Ak Parti en demokratik en özgürlükçü partiydi? Hani Ak Parti siyasi partilerin kapatılmasına karşıydı?Ak Parti siyasi geçmişindeki en büyük başarıları bütün vesayetlere karşı çıkarak almadı mı? O zaman bu ne şimdi? Üstelik de seçmen bu doğrultuda bir mesajla sizleri uyarmışken hala bu yanlışınızda ısrar etmek niye? Dahası bu yeni politikanızı aklımızla ve hafızalarımızla alay edercesine Sn.Yalçın Akdoğan gibi partinin önde gelen isimleri vasıtasıyla topluma anlatmaya çalışarak nasıl inandırıcı ve ikna edici olabilirsiniz? Bugün HDP Eş Genel Başkanlarına ve diğer kurmaylarına her türlü hakareti yapan , "çözüm sürecinin ancak filmini yaparsınız" diyen Sn. Yalçın Akdoğan değil miydi Dolmabahçe'de yapılan o meşhur mutabakat resminde hükümeti temsil eden? Peki kendisinin tabirine göre bu siyasi tavır değişikliğini neye bağlamış Sn. Akdoğan? Meğer Sn. Demirtaş'ın Meclis teki grup konuşmasında Sn. Erdoğan için söylediği "Seni Başkan yaptırmayacağız!" açıklaması ile çözüm sürecine balta vurulmuş , çözüm süreci tahrik edilmiş... Bu konunun çözüm süreciyle ne alakası var? Akıl sağlığımızla niye oynuyorsunuz? Kim olursa olsun şahısların menfaati ülke menfaatinin önünde tutulabilir mi?
Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan elbetteki Ak Parti'nin kurucusu ve Ak Partililerin saygı ve sevgisini kazanmış çok önemli bir isimdir. Ancak Sn. Erdoğan artık cumhurun başkanıdır. Gönlünde parti sevgisi olsa da herkese eşit mesafede olmak zorundadır. Temsil ettiği makamın ağırlığı bunu gerektirir. Burada tercih yapmak durumunda olan Ak Partinin ta kendisidir. Ve bu tercihi de bir an evvel yapmak zorundadır. Zira gerçekten çok ama çok kritik dönemlerden geçiyoruz ve hiçbir siyasi ikbal uğruna bu milletin fertlerinin geleceği üzerine kumar oynanamaz.
Haftaya görüşmek üzere hoşça ve sevgiyle kalın...
YORUMLAR