Herkes ''AYDIN'', Her yer KARANLIK!
Şirin Kurban

Şirin Kurban

Şirin'in Penceresi

Herkes ''AYDIN'', Her yer KARANLIK!

22 Ocak 2016 - 09:44

Türkiye geçtiğimiz haftayı, 1128 Türk ve 356 yabancı akademisyen tarafından hazırlanıp imzalanan, Ülkenin Güneydoğu Bölgesi'nde yaşanan olaylarla ilgili olarak, kendi adıma söylüyorum ki; son derece sorunlu bir dile sahip, objektif değerlendirmelerden çok uzak hiçbir yerine katılmadığım bir bildiri metnini tartışarak geçirdi. Ve tabiki artık alışılageldiği üzere toplum tüm kesileriyle derhal saflara ayrıldı ve kim hangi tarafı tutuyorsa o taraftan başladı sloganlar, tezahüratlar, küfürler, tehditler üzerinden birbirlerine saldırmaya. Böylelikle herzamanki gibi meselenin özü yine kayboldu ve yine kendi elimizle büyütüp beslediğimiz bir polemiğe dönüşüverdi...

Peki mesele aslında neydi? Taraflar kendi zaviyelerinden nelere itiraz edip, neleri savunuyorlar?

Öncelikle ortalıkta dönen iki kavrama açıklık getirmek gerekiyor.

Bu kavramlardan biri ''aydın insan kimdir? '', diğeri ise '' ifade özgürlüğü ile ne anlıyoruz? ''

Zira herkesin dilinde olan ancak her kullananın da başka anlamlar yükleyip farklı algıladığı bariz ortada olan bu iki kavram üzerinde uzlaşma sağlanamadıkça, sulh olmak ya da doğru bir noktaya varabilmek mümkün görünmüyor. Ben işe ifade özgürlüğünü ele alarak başlayacağım.

Unutulmamalıdır ki; Türkiye Uluslararası sisteme pek çok alanda entegre olmuş, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri yürüten dolayısıyla , hukuk, insan hakları, ifade özgürlüğü vs. alanlarda tüm dünyanın kabul ettiği normlara uymak durumda olan bir ülke konumundadır. Dolayısıyla madem ülkemizde bir ifade özgürlüğü tartışması yürütülüyor meseleye başlarken bu kavramının tanımının doğru yapılması gerekir. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği' nin ifade özgürlüğü ile ilgili olarak bakış açısını kavrayabilmek için, AİHM ' in 1976 yılında verdiği tarihi Handyside/İngiltere kararını incelemek gerekiyor. AİHM' in tarihe geçen bu kararının ilgili hükmü şu şekilde: ''İfade özgürlüğü; sadece olumlu karşılanan ve zararsız düşünceleri değil, aynı zamanda devleti ya da toplumun bir bölümünü inciten, şok eden ya da rahatsız eden düşünceleri de kapsar. Bu demokratik bir toplumu oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin bir gereğidir '' .

Tanım açık bir şekilde karşımızda durduğuna göre , ve biz de devlet olarak, ülke olarak hatta millet olarak bu Avrupa Birliği' ne girmek istediğimize ve bunun için müzakereler yürüttüğümüze göre sorun nerede? Sorun şurada ki; biz maalesef kültürel farklılıklarımızın olduğu Avrupa' ya millet olarak değil en tepeden devletler arasında atılacak imzalarla girmeye çalışıyoruz. Bizim toplumda gelenekten gelen, bir devletçilik, milliyetçilik, kutsalı koruma hatta uğrunda ölecek kadar koruma gibi bir takım hasletler vardır. Senin toplumunun bakış açısı, alışkanlığı ,örfü adeti bu iken sen çıkıp da, çoğunluğun kutsal gördüğü ,saygı duyduğu kavramlara ya da kurumlara ağır eleştiriler yöneltirsen hele bir de bu eleştirileri yaparken hakkaniyet, gerçeklik ölçülerine de uymazsan , çıkıp da '' bunun adı ifade özgürlüğüdür'' dedin mi kimse seni dinlemez. Haklı olsan da dinlemez.

Halbuki sen ; önce toplumla, ifade özgürlüğü ve buna benzer ,medeni dünyada çoktan konuşulup, tartışılmış ve bir standarta bağlanmış diğer bütün konularda, bilgilendirme ya da daha doğrusu bilinçlendirme yaparak kavramın ne olduğu konusunda anlaşsan, bütün bu tartışmaları yapmazsın. İnsanlar da önlerine böyle bir bildiri geldiğinde ''bu bildiriyi yayınlayanların kanlarında duş alacağız'' diyen psikopat canilerle , ''aman canım siz ne anlarsınız, ne bilirsiniz bunun adı ifade özgürlüğü'' diye ortalıkta ahkam kesen lünpenler arasında sıkışmak ve taraf tutmaya zorlanmak yerine eline alır bildiriyi okur, kayda değer bulmuyorsa '' ben burda yazan hiçbir şeye katılmıyorum! '' der ve yoluna devam eder. Bu kadar tantana da kopmamış olur.

Diğer açıklığa kavuşması gereken konu da; ''Aydın nedir? Kime denir? '' meselesi... Zira bu memlekette birilerinin tezlerine, savlarına, protestolarına katılmayınca hemen ayıplanıyorsunuz. Sebep ; görüşüne katılmadığınız kişinin bir ''aydın ?'' şahsiyet oluşu... Kimdir bu aydın? TDK 'dan aynen aktarıyorum ;

aydın : Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver, entelektüel...

Tarif bu tamam da bir kimsenin kültür seviyesi , görgüsü vs. nasıl ölçülecek?

İşte benim son dönemlerde oldukça takıntılı olduğum bir mesele bu. Kendimce bir tarif yapıp kararı tamamen siz değerli okuyucularıma bırakacağım. Ve bu tarifte dünyaca kabul gören en önemli ödüllerden birini referans alacağım. Bahsettiğim ödül Nobel ödülleri. Ve bu ödülün sahibi iki Türk.

İlki, ülkesinin yaptığını iddia ettiği bir soykırımla gündeme geldi. Verdiği rakamlarla dünyada söz sahibi, işinin ehli bütün tarihçiler resmen alay ettiler. Ama o branşa saygı duymayı hiç düşünmedi, düşünemedi ya da şöyle söyleyelim; ''münevver şahsiyeti'' bütün bu vahim hataları düzeltmeyi uygun görmedi. Ödülünü aldı ,kitabını sattı, yoluna baktı. Kim olduğunu anlamışsınızdır eminim. Nobel Ödüllü Edebiyatçı ''Aydın'' Orhan Pamuk...

Diğerini daha yeni tanıdık maalesef...Prof. Dr. Aziz SANCAR Halen ABD'nin Kuzey Karolayna Üniversitesi Tıp Okulu Biyokimya ve Biyofizik bölümünde öğretim üyeliği yapan Aziz Sancar, Mardin'in Savur ilçesinde 1946 yılında dünyaya geldi. İlk ve ortaöğrenimini Savur ve Mardin'de tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Savur'da iki yıl doktor olarak çalıştı. ABD'ye giderek Dallas Teksas Üniversitesi'nde doktorasını yaptı. Moleküler Biyoloji dalında, DNA onarımı üzerindeki doktorasını 1977 yılında tamamladı. Yale Üniversitesi'ndeki doçentlik tezini yine DNA onarımı üzerine yaptı. 1982 yılında UNC Chapel Hill'de Biyokimya ve Biyofizik alanlarında çalıştı. Burada da DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve "biyolojik saat" üzerinde çalıştı. Ve geçtiğimiz yıl Bilim dalında Nobel ödülüne layık görüldü.

Peki Aziz Hoca ne yaptı dersiniz? Aldığı ödülle hemen ülkesine koştu ve ödülünü Anıtkabire götürerek ''ben bu ödülü Atatürk' e borçluyum. Beni Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu bu Cumhuriyet okuttu, bugünlere gelmemi onlara ve ülkeme borçluyum.'' diyerek ödülünü Ata' ya hediye etti. Hali ,tavrı , naifliği, mütevazılığı ile ülkede ki herkesin gönlünü bir anda alıverdi. Sağcısı, solcusu , Dindarı, seküleri, Atatürkçüsü, muhafazakarı, milliyetçisi herkes ama herkes sevdi bu büyük insanı... Bu gerçek AYDIN 'ı ...

Şimdi yorum sizlere ait. Sizce kim aydın kimliğine yakışıyorsa ona göre değerlendirelim, öyle her söylenene pirim vermeyelim derim ben.

Haftaya görüşmek üzere...Hoşça ve sevgiyle kalın...

YORUMLAR

  • 0 Yorum