Geçen hafta Suriye sınırımızdan gelen bir haber gündeme bomba gibi düştü. Suriye'de Esed rejimine destek olmak için muhalif gruplar ve Işid mevzilerine hava operasyonları düzenleyen bir Rus uçağının; hava sınırımızı defalarca ihlal etmesi ve tüm uyarılara rağmen bu fiiline devam etmesi sonucu Suriye ile son dönemde uygulanan angajman kuralları çerçevesinde, Türkiye tarafından düşürülmesi, sadece bizim değil tüm dünyanın gözlerini bir anda Türkiye-Suriye sınıra çevirmesine sebep oldu.
Bu olaydan hemen sonra dünyanın dört bir tarafından itidal mesajları yağarken yurtiçinde ise yine maalesef son dönemlerde iyiden iyiye alıştığımız şekilde iki farklı kutupta oldukça şaşırtıcı değerlendirmeler gelmeye başladı. Bir defa şunu söylemek gerekir ki; bu tarz olaylar toplumsal kenetlenme gerektiren, iç siyaset malzemesi yapılmaması gereken devlet meseleleridir. Ancak önceki yazılarımda da belirttiğim gibi maalesef iç siyasetteki kutuplaşma öyle bir noktada ki, böylesi ulusal olaylarda dahi birlik olmayı bir türlü başaramıyoruz. Daha uzun bir müddet başaracak gibi de durmuyoruz açıkçası. Daha enteresan olanı ise; ülke içinde bu olaya gelen tepkilerin niteliği..Ülke içinden gelen tepkiler; bir uluslararası siyaset bilgisinden, entellektüel derinliği olan, politik dengeleri gözeten ,fayda sağlayacak analizler yapmaktan fazlasıyla uzakta.. Bunun yerine herzamanki gibi bir taraf ''Fatih' in fedaisi Kara Murat'ın Kahpe Bizansı bozguna uğratma anı'' na alkış tutan açık hava sineması seyircileri gibi alkış tutmakta, diğer tarafta; ''madem ki bu hamle sizden geldi, değil mi ki emri siz verdiniz kesin yanlış yapmışsınızdır.'' tavrıyla kaşları havada parmak sallamaktalar. Son dönem yazılarımın hemen hepsinde belirttiğim gibi bu akıllara zarar zıtlaşma, inatlaşma hali ülke olarak bize hiçbir yarar sağlamaz. Üzerime vazife saydığım bu uyarıyı yaptıktan sonra olayın aslında ne olduğuna dair sağduyulu bir analiz yapmaya çalışacağım.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Suriye özelinde dünya güçlerinin hesaplaşmasında kartlar yeniden karılmış durumda. Herkesin ayrı bir hesabı var. Herkesin elinde kullanmaya hazır olduğu ayrı kozları var. Ve tabiki herkesin ayrı zaafları var. Meselede zaten uzun zaman sonra neredeyse bütün büyük güçlerin çıkarlarının Suriyede çatışmasından çıkıyor.
Rusya; hesapta ,yapmış olduğu insanlık dışı terör eylemleriyle tüm dünya için tehdit oluşturan IŞİD tehlikesi ile mücadele ediyor. Sunuşu bu...Gerçek ise hiç öyle değil. Rusya son günlerde yaptığı yoğun bombardımanda Suriye' deki Esed rejiminden rahatsız, IŞİD belasından da korkarak bulundukları yerde yaşamlarını sürdürmeye çalışan ılımlı muhalifleri hedef alıyordu. Bayır Bucak Türkmenleri de bu gruptan. Sen madem ki IŞİD ' le mücadele ediyorsun, o zaman Türkmenlerden ne istiyorsun? Cevabı basit. Rusya IŞİD 'le mücadele bahanesiyle ılımlı muhalifleri temizleyecek ve bu süreçte Esed rejimine toparlanma fırsatı tanıyacak. Muhalifler tamamen temizlenince de tüm dünyaya dönerek; ''artık Suriye ' de iki seçenek var. Birisi tüm dünyanın korkulu gözlerle takip ettiği IŞİD belası diğeri ise öyle yada böyle uzun yıllardır Suriye yönetimini elinde bulunduran Esed rejimi. Hangisini seçerseniz seçin. '' diyecek.
Buna karşın Türkiye' nin de içinde bulunduğu karşı grup ise Esed rejiminin asla devam edemeyeceği, bölgede ılımlı muhaliflerin söz sahibi olması gerektiği ve Türkmenler, Sünni ler, Nusayriler, Hristiyanlar' ın da temsil edildiği yeni bir yönetimin Suriye' de barışı sağlayacağı görüşünü savunuyorlar. Tabiki Türkiye için bir de PYD meselesi var.
Durum böylesine karşıkken tutup ülke içinde savaş çığırtkanlığı yapanlarında , biz kimiz Rusya' ya kafa tutmak kim? diye saçma sapan bir ezikliği kabullenmemizi bekleyenlerin de kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir. Meseleyi büyük bir ciddiyetle ele almak gerekir. Rusya ile yılda yaklaşık 20 milyar doları bulan bir ticaret hacmine sahibiz. Biz onlara ne kadar bağlıysak Rusya ' da ithalat sıralamasında 5. sırada olan Türkiye' ye o kadar bağlıdır. Bu nedenle ticari yaptırımları ileri boyutlara taşıyacaklarını tahmin etmiyorum ancak; 2008 yılında Gürcistan'ı işgal etmiş, Kırım'ı ilhak ederek Ukrayna meselesi nedeniyle tüm dünya ile savaşın eşiğinden dönmüş Rusya' nın kuyruğu dik tutma zorunluluğunu da yadsımıyorum. Velhasıl bu olayın etkileri elbetteki olacaktır. Ancak yeni kurulan kabinenin kucağında bulduğu bu ilk sınavı sağduyu yardımıyla ve Suriye meselelesindeki dünyaya karşı elimizdeki en büyük koz olan mülteci kozunu öne sürerek çok daha zorda kalırsak ve iş büyürse Çeçen meselesi, Gürcistan ve Kırım meselelerini de kaşımayı aklımızdan çıkarmadan başarıyla atlatacağımızı ümit ediyorum.
Haftaya görüşmek üzere hoşça ve sevgiyle kalın...
YORUMLAR