Erkek şiddetinin toplumsal olarak meşru kabul edilmesi, bir terbiye yöntemi olarak da değerlendirilmesi, günlük yaşam da bir araç olarak kullanılması, normalleştirilmesi ve her türlü basın yayın aracı ile bu mesajların verilmesi şiddetin tekrarlanmasına ve artarak devam etmesine neden olmaktadır.
Kadına karşı erkek şiddeti, tarihsel süreç içinde toplumsal olarak inşa edilen ‘’ kadınlık ‘’ ve ‘’ erkeklik ‘’ rolleri üzerinden, eşitsizlik ve ezen-ezilen ilişkisi içinde tanımlanmaya çalışıldı. Güç ilişkileri, farklı ayrımcılık biçimleri, ekonomik, sosyal, siyasal alanlarda kadınların karşılaştıkları engellemeler kadınların cinsiyet temelli ‘’ öteki ‘’ olmasının sınırlarını net bir şekilde görebilmemizi sağlamıştır.
Kadına karşı şiddet en genel tanımıyla; ‘’ Kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama ‘’ olarak ifade edilmektedir.
Görüldüğü üzere kadına karşı şiddetin ayrımcılık olduğu vurgulanmakla birlikte sadece cinsel bakımdan zarar veren eylemlerin yanı sıra, bedensel, zihinsel bakımdan acı veren eylemler, bu eylemlerle tehdit etme, zorlama ve diğer özgürlükten yoksun bırakma şekillerini de içermektedir.
Kadınlar hayatları boyunca, farklı zamanlarda da olsa şiddetin farklı uygulama biçimlerine maruz kalmaktadırlar. Doğrudan kaba kuvvet, dayak, tecrit edilme, duygusal, sözel, cinsel, mobbing, dijital şiddet toplum nazarında şiddet biçimleri olarak değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, yaşanan her olay sonrasında günlük tepkiler vermek yerine, kalıcı çözüm önerileri ortaya koyulmalıdır. Kadına karşı şiddet konusunda şiddetin normalleştirme sürecine kesinlikle karşı çıkılmalıdır. Erkeğin kadına yönelik şiddeti, kadınların yaşam alanlarının kontrol edilmesi yoluyla çözülemeyeceğinin farkında olunmalıdır. Erkek egemen toplumda, kadının birey olarak algılanmasının kanunlarla ya da yönetmeliklerle değişmediği/ değişmeyeceği bir realitedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine eğitimin yaygınlaştırılması zorunluluktur. Eğitim başlıca temel öncelikli alanımız olmalıdır.
YORUMLAR