Uluslararası Demokrasi ve Seçim Asistanlığı Enstitüsü (IDEA) tarafından 2018 yılında, Mülteciler, Sığınmacılar ve Demokrasi Projesi kapsamında hazırlanan, Mültecilerin Siyasi Katlımı: Boşlukları Birleştirmek (Political Participation of Refugees: Bringing the Gaps) adlı raporda, mültecilerin siyasi katılımının, gittikleri ülkelerdeki kimi kişi veya kurumların takdirine bağlı olduğu ortaya koyulmuştur. Bu rapora göre, siyasetçilerin, akademisyenlerin, ulusal ve uluslararası organizasyonların sosyal entegrasyonu sağlayacak ve bu sayede demokratikleşme sürecini güçlendirecek atılımlarda bulunmaları gerekmektedir. Zira demokrasi, her kesimin katılımcı olduğu kontrol ve denge mekanizmasına, politik eşitliğe ve barışçıl diyaloğa gereksinim duyar.
Rapor da ortaya koymuştur ki, mülteciler üzerinde dönen tartışmaların çoğu, göçün insani, sosyal, ekonomik ve güvenlik yönleri üzerine odaklanmakta ve siyasi perspektifi es geçmektedir. Mülteciler pasif insani yardım alıcıları olarak kabul edilmektedirler. Politik hayatın sadece oy vermek üzerine kurulu olmadığı göz önüne alındığında, formel yollarla gerçekleşmeyen ve danışma organlarının, STK’ların, protestoların ve uluslararası politik aktivizmin de dâhil olduğu bir ağı göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Bu raporda Türkiye üzerinden bakıldığında, araştırmanın kapsamında kalan ve vatandaşlık hakkına sahip olmayan katılımcıların oy hakkının olmadığı tespit edilmiştir. Türkiye’de vatandaşlık hakkını alamamış mültecilerin “geçici koruma” altında ya da “devlet misafiri” olarak kabul görmeleri, politik hayata entegre olamamalarına neden olmaktadır. Katılımcılar, hükümetin karar alma mekanizmalarına katılmanın en etkili yolunun formel olmayan politik katılımdan geçtiğini bildirmişlerdir. Yine de bu alan çok kısıtlı ve yetersiz bir seviyededir.
Türkiye’de kısa süreli entegrasyonu hedefleyen geçici koruma statüsü, uzun dönemli uyum tartışmalarında politik aktörlerin mesafeli yaklaşımına maruz kalmakta ve sosyo-ekonomik tehdit algısı yaratılmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ancak üst düzey mesleki becerilere sahip olanlara vatandaşlık hakkı tanınabileceği yönündeki argümanları bu mesafeyi daha da arttırmaktadır. Fakat Türkiye’deki çoğu mülteci, Türkiye’de var olan ideolojiler, politik deneyimler, politik partilerin misyonu ve tarihsel geçmişi hakkında daha çok bilgi edinmek istediklerini ve potansiyel oy kullanıcılar olarak, yeterli politik bilgiye sahip olmak dileğinde olduklarını belirtmişlerdir ve bu isteklilik, uyum açısından dikkate değer sayılmalıdır.
Görülmektedir ki, entegrasyona erkenden yatırım yapılması, mültecilerin gittikleri ülkelerin kültürüne, ekonomik ve politik kurumlarına olan ilgisini arttıracak ve de uzun dönemli başarılı bir uyum sürecine katkı sunacaktır. Gidilen ülkedeki politik topluluklarda söz sahibi olmalarının, mültecilerin marjinalleşmesinin de önüne geçtiği görülmüştür. Elbette ki vatandaşlık hakkının olmayışı veya yasal olarak tanınırlığın olmayışı, mültecilerin politik, ekonomik veya sosyal alanda söz sahibi olmayacakları anlamına gelmemektedir. Formel politik aktivitelerden uzak tutulan mülteciler gibi grupların, politik katılıma daha çok ihtiyaç duydukları ortadadır.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Bürosu (UNHCR) da 2018 yılında, mültecilerin politik katılımlarının toplumsal uyum sürecinde çok önemli olduğunu ve bunun, gidilen ülkenin refah durumunu arttırmada etkili olduğunu kabul etmiştir. Danışma birimlerinin, STK’ların, aktivizmin ve kent konseyleri gibi yerler temel alındığında yerelde örgütlenme bilincinin bu süreçteki rolü tartışmasız önemlidir. Yerel yönetişimin teşviki, mültecilerin kapasitelerinin geliştirilmesini öncelemektedir. Kapasite geliştirme, politika, işgücü ve organizasyonel düzeylerde gerçekleştirilir. Uzmanlığı geliştirmek ve uluslararası koruma ihtiyacı içindeki kişilere yönelik hizmet ve programların daha iyi standartlarda sunulmasını sağlamak amacıyla hedef kitlenin farkındalık düzeyine bağlı olarak kapasite geliştirme faaliyetlerinde bulunmak için farklı metodolojiler benimsenir ve farklı bağlamlarda yüz yüze eğitim, koçluk ve çalıştaylar kullanılır.
Kapasite geliştirme sürecinde, eğiticilerin eğitimi faaliyetleri aracılığıyla, devlet makamlarının bilgi birikimini destekleme yoluyla ve mültecilerin görünürlüğünü sağlayacak atılımlarla, kapasite geliştirme faaliyetlerinin sürdürülebilirliğine katkıda bulunulur.
Kapasite geliştirme faaliyetleri; ulusal makamların teknik becerilerini güçlendirmek, kanunlar ve politikaların uluslararası mülteci hukukuyla uyumlu ilkeleri ve standartları içermesini güvence altına almak için yasamaya ilişkin destek sunmak, sahada uygulanmakta olan eylemlerin yasal çerçeveyle tutarlılığını artırmak ve mültecilerin kendi kendilerine yetebilirliğini destekleyen haklardan faydalanmalarını ve hizmetlere erişmelerini sağlamak ile ilintilidir. Daha katılımcı, kapsayıcı ve koordineli bir yerel sivil toplumunun başarılı ve sürdürülebilir olması adına, kapasite geliştirme önem arz eder.
Günümüzde dijital teknolojilerin işlevselliğinin önemi göz önüne alındığında, yönetişim sürecine mültecilerin uyum sürecinin dijital teknolojilerden beslenmesinin ne derece önemli olduğu ortaya çıkacaktır. Sivil toplum örgütlerinin ve aktivizm çalışmalarının dijital teknoloji ile ne denli iç içe çalıştıklarını göz önüne aldığımızda, mültecileri dijital teknoloji ile buluşturmak ve uyum sürecini daha işlevsel hale getirmek kaçınılmaz görünmektedir. Mültecilerin politik alandaki yapabilirlikleri konusunda birlikte eyleme ve farkındalık çalışmaları yapma süreçlerinde radyo, televizyon, dergi, gazete ve sosyal medya vasıtalarından faydalanmak, uyum sürecini daha kısa vadeye indirecek ve politik alanda birlikte eyleme ve yönetişim hususunda yardımcı olacaktır.
Farklı kimliklerin farklı dillerde kendini ifade edebileceği dijital platformlar, hem yerelde hem de ulusal ve uluslararasında mültecilerin görünürlüğünü kolaylaştıracaktır. Bu kolaylık, her kesimin birbirine olan güvenini diyalog vasıtası ile kuvvetlendirecek, agonistik politikalar eşliğinde birlikte çözüm sürecine girilmiş olunacaktır.
YORUMLAR