Son günlerde yıllanmış konumuz olan seçim barajı tartışmaları başladı ve bu konuda Anayasa Mahkemesinin kararı bütün kesimlerce merakla beklenmektedir. Bu kararın akıbeti beklene dursun, siyasette seçim barajı gibi önemli bir konu olarak gördüğümüz ‘siyasetin finansmanı’ üzerinde hiçbir muhalefet partisinin üzerinde durmadığı bir sorunu dile getirmek istiyorum. Umarım, muhalefet partilerimiz bu konuda da gerekli özveriyi göstereceklerdir. Ancak, hiçbir muhalefet partisinden bugüne kadar siyasetin finansmanı noktasında bir çalışma görmediğimiz gibi, bu konudaki tepkilerde gündelik olmaktan öteye gidememiştir.
Siyaset ile ilgilenenlerin gündelik hayatta çok kullandıkları bir söz vardır. ‘’Diyet-minnet‘’ ilişkisi. Aslında bu söz, ülkemizdeki siyasetin finansmanı konusunu en samimi ve yalın bir şekilde özetlemektedir. Siyasal partilerde genel başkan ya da yönetici, milletvekili, il başkanı, ilçe başkanı gibi mevkilerde bulunabilmek için önemli derecede büyük harcamaların yapıldığı bir realitedir. Bu harcamaların karşılanması genellikle bireysel gelirlerden ziyade, sermaye kesimlerinin parasal desteği ile karşılanma yoluna gidilmektedir. Siyasetin finansmanını sermaye kesimlerince sağlanması, siyasal etkinliklerde ve karar alma süreçlerinde siyasetçinin diyet- minnet ilişki dilemmasına girmesine yol açmaktadır. Bu dilemmayı, paradoksu çok zaman gerek kendi gözlemlerimizde gerek akademik çalışmalarda yakından öğrenme fırsatı bulduk.
Bugün, muhalefet partileri de dâhil olmak üzere, siyasetin finansmanı konusunda söz söylemeyen, söylediği sözü de kendinden başka kimsenin duymayacağı şekilde söyleyen çok demokrat(!) aydın ve milletvekillerinin üzerinde önemli bir sorumluluk vardır. Siyasetin finansmanı sorunu. Bu sorun, mevcut hükümetin sorunu değildir. Bugün gerek mecliste grubu bulunan gerek meclis dışı siyasi partilerin hemen hepsinde sermaye destekli bir takım oluşumlara gidilmekte, gerekli makam ve mevkiler kazanıldığında, ihale, teşvik, kredi, imtiyaz gibi yöntemlerle diyetin karşılanması yoluna başvurulmaktadır.
Bugün, seçim sistemi ve barajı ülkemizin önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır. Ancak, onun kadar önemli bir sorun olan siyasetin finansmanı sorununu göz ardı etmek ve hiç gündeme getirmemek, muhalefet partilerinin ilkesiz ve çifte standartlı bir politika izledikleri izlenimini uyandırmaktadır. Bu konudaki çalışmaları umuyoruz gündeme taşıyabilirler. Aksi takdirde, samimiyet testinde birçok konuda olduğu gibi bu konuda da sınıfta kalacaklardır.
Son söz olarak, siyasetin finansmanı sorununu çözebilmek için, bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç vardır. Ve bu zihniyet değişiminin öncelikle, siyaset kurumundan başlaması gerekmektedir. Yönetişim çerçevesinde, hesap verilebilirlik ve şeffaflık ilkeleri bağlamında siyaset kurumunun finansmanı sağlanmalı, toplum tabanlı bir finansal kalkınmanın ve yöntemin uygulanabilirliği üzerine çalışmalar yapılmalıdır.
Aksi takdirde Türkiye’de siyaset kurumuna olan yabancılaşma ve güven hiçbir zaman azalmayacaktır. Kısacası Türk siyaseti, ‘’ parayı veren düdüğü çalar ‘’ anlayışından kurtulmalıdır.
YORUMLAR