Küresel yönetişim, merkezi veya belirli bir otoriteye dayalı yönetimden farklıdır. Vatandaşların hak ve sorumlulukların göz önünde bulundurulduğu, kurumları kapsayan ve uyum ve dayanışma gerektiren süreçlerdir. Kısaca, yönetimlerden farklı olarak tek başına yönetim yapmak yerine dayanışma ve birlikte hareket etmeyi gerektiren yönetim ve sivil toplum ortaklığını ifade eder.
Giderek artan nüfus doğa üzerinde gittikçe fazlalaşan bir tahribata yol açmıştır. İklim değişikliği, okyanus asitlenmesi, kimyasal kirlilik gibi çevresel sorunlar tüm canlıların yaşamlarını etkimeye devam etmektedir. Bu sorunu çözmenin sorumluluğunu da insanlar üstlenmek zorundadır. Çözüm yolu ise doğal kaynakların ve tüketimin dengede tutulmasındadır. Bu noktada sürdürülebilir kalkınmadan bahsedilmeye başlanmıştır.
Küresel sürdürülebilir kalkınmaya geçiş tam olarak başarıya ulaşmış değildir. Ekonomik ve sosyal gelişmeler kaydedilse de hala birçok zorluk mevcut. Bu zorluklar bütün dünya için geçerlidir ve sorumluluğu herkesin üstlenmesi gerekir. Küresel olan bir sorun ancak küresel çözümler ile çözülebilir. Bölgesel birliklerden çok daha kapsayıcı birlikler çözüm üretmede daha etkili olabilir. Ama sürdürülebilir kalkınma süreçlerine ne kadar çok aktör dahil olursa anlaşmazlıklar o kadar fazla olacaktır.
Haziran 2012’de Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nda sürdürülebilir kalkınma üzerine kapsamlı bir küresel yönetişim çerçevesi öngörüyor; eksikliklerin üstesinden gelmek için insan haklarını göz önünde bulunduruyor. Bu, sürdürülebilir kalkınmanın (ekonomik, sosyal ve çevresel) üç boyutunun istikrarlı ve dengeli bir şekilde entegre edildiği, aynı zamanda siyasi katılımı güçlendirdiği ve tüm organizasyonları ve karar organlarını etkileyen uluslararası bir politika oluşturmayı sağlayacaktır.
Kısaca, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak tüm ülkeler, sivil toplum ve diğer bütün paydaşlar arasında küresel bir ortaklık gerektirmektedir.
YORUMLAR