Türkiye’de Sivil Toplum Gelişemiyor Çünkü...
Süleyman Gök

Süleyman Gök

Süleyman GÖK ile Genç Gündem

Türkiye’de Sivil Toplum Gelişemiyor Çünkü...

30 Kasım 2015 - 17:41

Türkiye açısından sivil toplum yeni bir olgudur. Kavramın tarihsel karşılığı ve uygulamaları olmasına karşın 80’li yıllarda günlük hayata girmiş ve sosyal yaşamla tartışılmaya başlamıştır. Batı dünyasındaki gelişmelerin aksine Türkiye’de sivil toplum alanı istenilen düzeyde gelişmemiştir. İktidarı yani otoriteyi sınırlandıran girişimler toplumsal talepler sonucu değil, otoritenin kendi isteği ile gerçekleşmiştir. Toplumun talepleri yerine iktidarın istekleri doğrultusunda gelişme gösteren sivil alan, devlet ile ilişkili olarak Türk siyasal sistemini etkilemiştir. Bu anlayış ve gelenek bu doğrultu da günümüzde de devam etmektedir.
Genel olarak baktığımızda Türkiye’de sivil toplumun az gelişmişliğin nedenlerini şu şekilde belirtebiliriz.
Birinci olarak, yasal engeller çerçevesinde sivil toplum alanı önemli ölçüde daralmaktadır. Gerek ceza kanunlarında, gerek terörle mücadele kanunda gerekse siyasi partiler ve dernekler kanununda sivil örgütlenmeyi bir tehdit gibi algılayan anlayışla getirilen kısıtlamalar sivil toplumun oluşmasını engellemektedir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci ile birlikte yapılan yasal reformlar ile birlikte yasal engeller bir nebze azalmış olsa da kanunlar da bir takım zorluluklar bulunmaktadır.
İkinci olarak bürokratik yönetim geleneği sivil toplum alanı için önemli bir faktördür. Merkeziyetçi, yukarıdan düzenlemeci teftiş ve istihbarat üzerine kurulmuş adeta devletin küçük bir şubesini de sivil toplum kuruluşlarında oluşturan ve Osmanlı siyasal yapısından günümüze aktarılan yönetim anlayışı da sivil toplum önündeki engellerden birisidir. Böyle bir devlet, sivil ve özel alanı daraltmaktadır.
Üçüncü olarak devletin kültürel anlamda bir resmi ideoloji sahibi olması toplumu yeniden kurmayı planlamasına yol açmaktadır.
Sivil toplum kuruluşlarının sivil ol(a)mayışı, kendi iç örgütlenmelerinde de ötekisine karşı olan tutumunda da demokratik ve sivil anlayışla hareket etmemektedir. Sivil toplum kuruluşları sivil değil, siyasi örgütlenmeler olarak ortaya çıkınca sivil topluma değil siyasal topluma hizmet etmektedir. Türkiye’de demokrasinin öncü gücü olan aydın, mühendis, iş adamı memur gibi hareket etmekte ve demokratik reformlar bir türlü tamamlanamamaktadır. Devletin ve partilerin tabiiyetinden kurtulan örgütlenmeler hem demokrasiye muhtaçtır hem de demokrasiyi geliştirici olarak sivil alanı genişletirler. Resmi ideolojinin sivil topluma mal olması ve demokratik örgütlenmeler içinde yer almasına rağmen devlet bireysel inisiyatif ve şiddetsiz toplum hareketine hala fırsat vermektedir.
Sonuç olarak sivil toplum kuruluşları, hukuk kuralları çerçevesinde şiddetten uzak bir şekilde demokratik baskı aracı olarak kendi amaçları doğrultusunda kamu denetimini sürdürürler. Kendi alanlarına siyasi güç ve yönetimin müdahalesini önlemek ve teşkilatlanma amaçlarını gerçekleştirmek için, diğer sivil toplum kuruluşları ile koordinasyon ve işbirliği yaparak baskı mekanizmasını kurar ve işletir. Bu bakımdan Türkiye’nin demokratikleşme ve demokratik reformların konsolide olması için sivil toplum alanına çok önemli görevler düşmektedir. Sivil toplum kuruluşları özerk, siyasi ideolojiden ve otorite ile belirli mesafeleri olan bir anlayış ile hareket ederek Türkiye’deki sosyal ve siyasal kalkınmanın kolaylaştırılmasına yardımcı olmalıdırlar.
Bu yazımı çalışmalarımı destekleyen ve her zaman yanımda olan Sayın Selma Saraç Hanımefendiye ithaf ediyorum. Bugüne kadar yapmış olduğum çalışmalarımın arkasındaki gizli güç olduğu için kendisine köşemden teşekkür ederim. İyiki varsınız Selma Hanım..

YORUMLAR

  • 0 Yorum