1971 yılında henüz 17 yaşında olan Juliane, annesi ile seyahat ederken uçakları düştü.
Genç kız önce çakılan uçaktan ardından uçağın düştüğü Peru yağmur ormanlarından sağ çıkmayı başardı.
24 Aralık 1971 tarihinde Juliane ve annesi Maria Koepcke, Peru’ya gitmek için içinde 92 yolcunun olduğu uçağa bindi.
Uçuş her uçakta olabilecek şekilde türbülanslarla geçti.
Önceleri her şey normal gibi gözüküyordu ama giderek işin daha ciddi olduğu anlaşıldı.
Yolculuk bir anda korkunç bir deneyime dönüştü;
Peş peşe Yıldırım çarpması ile şiddetle sallanan uçakta her şey birbirine girmeye ve insanlar çaresizlikler içinde ağlama başladı.
Yaklaşık 10 dakika sonra uçak büyük bir şiddetle Peru yağmur ormanlarına düşmeye başladı.
3 kilometrelik bir mesafeden yere çakılan uçakta tek sağ kalan kişi o zamanlar henüz 17 yaşında olan Juliane oldu.
Juliane kazadan önce boş olan üçlü bir koltuğa oturmuştu ve üçlü koltuk kaza anında uçaktan kopar ve hızla uçaktan ayrı bir parça olarak ormana düşer.
Juliane kurtulmuştu ancak köprücük kemiğini kırmıştı.
Bacaklarında derin kesikler vardı ve dizindeki bir bağı kopmuştu ama her şeye rağmen yürüyebiliyordu.
Üzerinde mini bir elbise vardı ve özellikle gece vakti soğuk başlı başına bir sorundu.
Ayrıca gözlüklerini de kaybetmişti ve bu da görüş mesafesini ciddi oranda düşürüyordu.
Juliane, gece yabani hayvanların sesi ile korkmaya ve titremeye başlamıştı.
Güvenli olduğunu bildiği için küçük bir dere buldu ve suya girdi, uçak enkazından kalan şeker, çikolata gibi ve ormanda bulduğu gıdalarla beslenmeye çalıştı.
Şartlar giderek ağırlaşırken Juliane, dördüncü günde ormanın bir ucunda uçak kazasında hayatını kaybeden kişilerin cesetleriyle karşılaşınca büyük bir dehşet yaşadı.
10. güne geldiğinde uçağın enkazı ve Juliane hala Amazon ormanlarında kimseler tarafından bulunmamıştı.
Ve artık bütün enerjisi bitmek üzereydi, o anı şöyle anlatıyor;
10. gün artık ayakta duramaz hale geldim ve bulduğum daha büyük bir nehrin kenarında sürüklendim.
Kendimi o kadar yalnız hissettim ki, sanki tüm insanlardan uzakta, paralel bir evrendeydim.
Artık yaşadıklarımı sadece bir rüya sanıyordum.
Yada öldüğümü ve ruhumun başka bir gezegende yaşadığını düşündüm.
Aynı gün Juliane, onu medeniyete ulaştıracağını umduğu bir nehri takip ederken küçük bir tekne ve kulübe keşfetti.
Bu sırada kolundaki bir yara giderek açılmıştı ve içinde bir sürü kurtçuk vardı.
Genç kız köpeğinin de aynı şeyi yaşadığını ve babasının enfeksiyonu iyileştirmek için üzerine gaz yağı koyduğunu hatırladı.
Juliane, bu bilgiden yola çıkarak tekneden biraz benzin aldı, yarasını sardı ve kurtçukları yaradan uzaklaştırdı.
O gün kulübenin sahipleri Juliane’nı buldu;
Onu tedavi etti, besledi ve babasına geri götürdü.
Juliane, o anı;
— “Meleklerin sesini duymak gibiydi” diye tarif ediyor.
Trajik kazanın üzerinden yıllar geçse de hâlâ Juliane’nin böyle bir kazadan nasıl sağ kurtulduğunu ve ormanda nasıl hayatta kalabildiğini kimse anlayamıyor.
17 yaşındaki bir kızın verdiği mücadele “Umudun Kanatları” isimli bir belgeselde anlatıldı…
UMUT
Umut, bir insanın yaşama dair içinde beslediği en değerli duygudur.
İnsan umut ettiği sürece vardır.
Hayatın anlamını ve değerini fark eden kişiler, umudunu yitirmeyen kişilerdir.
Hayatta bir çok zorluk olabilir.
Yolundan çevirmek isteyen birçok engel çıkabilir.
Önemli olan bu engellerin farkına varıp, umudu yitirmemektir.
YA ÜMİTSİZSİNİZ YA DA ÜMİT SİZSİNİZ
Turan ÇATAL
Araştırmacı Gazeteci-Yazar
YORUMLAR