İzmir Karaburun ve Ege sahillerinde yaşanan Suriyeli mültecilerin, göçmenlerin dramlarını yazdım durdum.
Hemen her gün kollarında birkaç aylık Aylan bebeklerle Yunanistan'ın Sakız Adası'na yani AB'ye geçmeye çalışan buz gibi sularda, dalgalarda tekneleri, botları batan, boğulan ölen Suriyeli göçmenlerle sağken karşı karşıya geliyoruz.
Yaşadıkları asrın zulmünü görüyor kahroluyoruz.
Batılılar kendilerine yakın teröristleri ve yine kendi üretimi silah ve mühimmatları ile beleş petrol ve çıkarları için ha bire vuruyor Suriyelileri.
Ülkelerini terk etmeye bölgeyi boşaltmaya çalışırlarken Suriye'den ülkemize çok büyük göçler oluyor.
Yaklaşık 4 yıldır resmi rakamlarla 2.5 milyon Suriyeli göçmenin ülkemizde olduğu ve kıt kanat geçinen Türk halkının vergi gelirlerini paylaşıp sigortalılar kadar devlet imkanlarından yararlandıkları ortaya çıkmaktadır.
Ancak ülkemizde yaşanan ekonomik zorluklar ve terör belası yüzünden kendilerine ve ailelerine iş ve barınma yaratamayan Suriyeli mülteciler kendi ülkelerini silahları ile vuran AB ülkelerine yani cellatlarına gitmek için deniz, kara ve havadan yollar bulmaya sınırları aşmaya çalışırlarken Aylan bebekler gibi denizlerde hatta son zamanlarda Karaburun gibi bölgelerde karada ölmeye başlamışlardır.
Bu kadar yoğun mültecilerle kolluk kuvvetlerimiz baş edememekte tüm görevlerini bırakıp mültecilerin denizde karada ölmemeleri için uğraş vermektedirler.
Son zamanlarda Ege Bölgemizde ve bizim bulunduğumuz yarımadada hırsızlıklar katlanarak artmaya başlamıştır.
Köşemizden sürekli bu kadar yoğun aç ve açıkta kalan barınma sağlayamayacağımız göçmeni AB ülkelerinin sınırlarını açıp alıp bakması gerektiğini yazdık durduk.
Sevinçli bir haber tarafımıza geldi!
İzmir'in yürekli Avukatı sevgili Senih Özay ve bir grup Avukat arkadaşı Suriyeli 2.5 milyon göçmen için AB ülkelerine komisyonlarına uluslararası mahkemelerde davalar açmaya başlayacakları şeklindeydi.
İşte "Ana Yaşam Vakfı" kısaca (AYVA) Avukatlarının bize gönderdikleri yazılı açıklamayı sizlerle paylaşıyor, sevgili Senih ağabey ile birlikte hareket eden arkadaşlarına başarılar diliyor, kendilerine "insan hakları ve özgürlükleri" kapsamında yazılarımla, ayrıca haberlerimle tam destek olacağımı iletiyorum.
İşte Suriyeli göçmenlerle ilgili AB ülkelerine açılacak davalar ile ilgili o açıklamalar:
AYVA/Stop; AB Konseyi ve AB Komisyonu’na diyor ki;
*) “Mülteci meselesi, her şeyden önce insan hakları meselesidir."
*) “Suriyeli mülteciler sorununu, mültecileri Türkiye’de bloke ederek çözemezsiniz, mültecilerin yarattığı sosyal ve güvenlik ile ilgili sorunları Türkiye’nin üstüne yıkma düşünceniz, meseleyi anlamadığınızı, büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu gösteriyor. Mülteci akınını böyle durduramazsınız.”
*) “Suriyeli mülteci sorununu, Türk yurttaşlarının vize serbestisi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin AB üyelik süreci ile bağlantılı hale getirmeniz ahlaki açıdan sorunludur.”
*) “İnsan yaşamı üzerinden oluşturmak istediğiniz bu çerçevenin, AB değerlerinin uzun yıllar içinde yarattığı pozitif algıya zarar verdiğini görmelisiniz.”
Suriye kaynaklı göç dalgaları hızla devam ediyor. Dalgalar önce ülkemizi vuruyor. Neredeyse her şehrimizde, hem Suriyeli sığınmacıların, hem kendi vatandaşlarımızın hayatı giderek zorlaşıyor.
Eş zamanlı olarak diğer Avrupa ülkelerine gitmek için çırpınanlar, Ege ve Akdeniz'de çırpına çırpına can veriyor.
Göz göre göre "insanlık boğuluyor" her gün.
Avrupa Birliği’nin ise süren düzensiz göçün AB sınırlarında durdurulması ve Türkiye Cumhuriyeti’nde bloke edilmesi anlayışını benimsediği görülüyor.
Tamamen geçici ve kolaycı çözüm içeren bu anlayışın, yaşanan ve yaşanacak sakıncaları gideremeyeceği çok daha açık biçimde ortada.
Uyarıyoruz: Sergilenen yaklaşım,
28 Temmuz 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin (Cenevre) Sözleşmesi'ne,
Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 protokolüne,
Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’nin, uluslararası hukukun emredici bir kuralı olarak kabul ettiği “geri göndermeme” ilkesine,
10 Aralık 1948 tarihli BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. maddesinin 1. fıkrasına,
4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesine aykırıdır.
Önümüzdeki yıllarda, dünyanın en büyük sorunun mülteci sorunu olacağını, belki de olduğunu öngörüyoruz.
Ayrıca mevcut hukuk geliştirilmeden, insanileştirilmeden, demokratikleştirilmeden idari ve siyasi olarak alınmak istenen önlemlerin sıkıntılar yaratacağı bellidir ve o nedenle, siyasi yöneticilerin bulduğu yetersiz çözümü irdeleyip, içtihadi kararlar yaratması düşüncesi ve talebiyle AVRUPA BİRLİĞİ ADALET DİVANI BAŞKANLIĞI’NA başvuruyoruz.
Başlattığımız süreçte, “mülteci meselesi”ni, “insan hakları meselesi” olarak gören, sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri, gazetecileri, hukukçuları, herkesi dayanışmaya çağırıyoruz.
AYVA/STOP ADINA
Senih Özay Mehmet Refik Soyer Feyzi Hepşenkal Murat Fatih Ülkü
YORUMLAR